Alacakaranlıkta Terörle Hukukun Mücadelesi  ve Hatalardan Dönüşün Zaferi. Son iki yüzyıldır Türkleri, Türk-İslâm Medeniyetinden koparmak isteyen ihanet çetelerinin tezgâhladığı birçok oyun sahneye konmuştur. Bu dönemde Ülkemiz, iç ve dış kaynaklı çok sayıda bölücü ve yıkıcı saldırılara maruz kalmış, Türkiye aleyhinde, birçok “zıt kuvvet” el ele vermiş, Siyonist, kapitalist ve emperyalist çevrelerin içerdeki ve dışardaki piyonları, Ülkemize karşı her türlü iç ve dış terör odaklarını kullanmışlardır.

1950 yılından sonra Düşmanlarımız, “dıştan saldırma” imkânı bulamayınca, bu sefer “içten saldırma” metotlarına başvurmuşlardır. Türk Devletinin milli birlik ve beraberliğine,Türk Vatanının bölünmez bütünlüğüne yönelik bu hain saldırıların en son örnekleri, PKK, İşid ve  Fethullahçı Terör Örgütü FETÖ/PDY ihanet çetesinin 15 Temmuz 2016 tarihindeki başarısız darbe girişimidir.  

Terörizme aklını, vicdanını ve iradesini kiralayanların mevkii ve statüsü ne olursa olsun dokunulmaz, ulaşılmaz ve sorgulanmaz olmadıkları iyi bilinmelidir Türk Devletine düşmanca saldıran, neredeyse her gün şehit haberleriyle kahreden ,bölücü terör örgütü PKK'ya güzellemeler yapıp sürekli destekleyen HDP'lilerin yargı önüne çıkarılmaları doğru, yerinde ve meşru bir karardır..

Anayasanın 10 uncu maddesi herkesin kanun önünde eşit olduğunu tartışma ve kafa karışıklığına yer bırakmayacak şekilde hukuka bağlamıştır.Askerlerimizi, polislerimizi, öğretmenlerimizi, vatandaşlarımızı katleden PKK'lıların cenâzelerine katılanalar, PKK'  paçavralarının altında basın toplantıları yapanlar, tâziye evlerinde devlete hakâret edenler, elbette kanun ve hukuk önünde her vatandaş gibi hesap vermek zorundadırlar.

PKK'lı teröristleriyle beraber,  milletvekili araçlarında yakalananlar. Belediyelerden PKK'ya ve diğer  terör örgütlerine kaynak aktaranlar. Belediyelerin araçları vasıtasıyla  hendekler kazanlar. Bir gün bile PKK'nın yaptığı bir terör eylemlerini basın huzurunda  kınamayanlar ve dahası hiç bir  zaman "PKK terör örgütüdür" diyemeyenler kimlerdir?

TBMM altında ve yerel yönetimlerde ,İster seçilsin, ister atansın,hiç bir T.C Vatandaşı hukukun üstünde değildir, hukukun temel ilkelerini asla çiğnememelidir.

MHP Genel Başkanı Sn. Devlet Bahçeli’nin de büyük destek verdiği,TBMM'nin 20 Mayıs 2016 tarihli oturumunda, yürürlükteki Anayasa'ya geçici bir madde eklenmiş, haklarında yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulunan milletvekillerinin üzerlerine atılı suçlamalardan dolayı mahkemeye ifade vermelerinin önü açılmış olup, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkra birinci cümlesinin uygulanmayacağı kararlaştırılmıştır. Bir defaya mahsus kaldırılan yasama dokunulmazlığı aralarında 53 HDP'linin de bulunduğu 142 milletvekilini doğrudan ilgilendirmiştir.T.C Devleti Savcıları ifadeye davet etmiş,bu davete kafa tutulmuş ve yok sayılmıştır! Bu karar geç verilmiş olsa da, Türk Milliyetçiliğinin temsilcisi olan MHP’nin  TBMM de son dönemlerdeki baskısı ve Cumhurbaşkanımızın Milli Devlet ilkeleri ile bağdaşır tutum ve kararlılığı, T:C Devletinin anayasası gereği, HDP'li vekillerin tutuklanması gecikmeli de olsa hukukî bir durumdur.

Hangi Batılı Emperyal zihniyet yada Devlet yetkilileri gürültü yaparsa yapsın, sözde  insan hakları savunucuları  bildiri yayınlarsa yayınlasın. Hangi Avrupa Parlamento üyesi Türkiye'ye gelip endişelerini bildirirse bildirsin. Hangi sözde aydın grubu bildiri imzalarsa imzalasın, Terörün, teröre destek vermenin, Türkiye Cumhuriyeti'ni aşağılamanın, PKK'nın propagandasını yapmanın hukukî bir müeyyidesi olacaktır,

HDP'nin Türkiye Cumhuriyetinin,Varlığı,Birliği, Bütünlüğü ile ilgili bir derdi yoktur, arkasını Kandil'e, Kobani'ye, PKK'ya dayamış bir partidir. Sırtını emperyalizmin ağababalarına yaslamış sözde siyasi partidir.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin gücünü kimse denemesin,1000 yıllık Devlet geleneğinin temsili olan devletimiz, basit ve ucuz olmadığı gibi, Salı pazarında da kurulmamıştır. Bedeli kanla ve ve canla ödenmiştir. Üzülerek söylemek gerekirse, hükümetin önceki yıllarda PKK ve onun siyasi uzantılarına gösterdiği zayıf irade, talihsiz çözüm süreçlerinin siyâsî aktörleri de elbet bu ülke insanına hesap vereceklerdir. 2002 yılına kadar, neredeyse sıfırlanmış bir PKK terörünün çözüm sürecinde dirildiği, Habur'da sergilenen devlet zaafiyeti, İmralı'daki katilin mesajının Diyarbakır meydanında okunması, Dolmabahçe'de verilen barış pozları, HDP'nin nasıl da cici bir Türkiye partisi olduğu konusunda tellâllık yapanlar bunu köşelerinde yazanlar,"operasyon yapmayın" tâlimatlarını verenler, kazılan hendekler, "dağa çıkışlar ve inişler  önem  kazandı" demeçleri, "Öcalan ölümü değil hayatı seçti" beyanları, "Öcalan dünyayı iyi okuyor" güzellemeleri ve Oslo müzakereleri…

Biraz kısa geçmişe bakınca, resmi kurumlardaki tabelalarda  T.C.yazısını  kaldırma aymazlığı, "Ne mutlu Türk'üm diyene yazan milli kodlarımız ile "Türk'üm, doğruyum" diye başlayan andımızı okullardan kaldıranlar, Milliyetçiliği çağrıştıran ne varsa ayaklarımızın altına aldık deyenler,şimdi hatadan dönenlerdir. Bizim şiarımızda hatadan dönmekte marifettir. Dünya da şahit olmuştur ki Büyük Türk Devleti, bir yandan, sınırlarını ihlal eden Batı’nın taşeron terör örgütlerine misliyle karşılık vermesini, öte yandan da içerideki bölücü anarşistleri kendi kazdıkları hendeklere gömmesini bilmiştir.

Velhasıl, tüm iç ve dış düşmanlarımızın şunu iyi bilmeleri gerekmektedir: Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür, parçalanamaz. Ayrıca, milli sınırlarına ve Devletine uzanan elleri kesmekle kalmaz, o ellere hükmeden kafaları da yok etmesini bilir.

Türk-İslâm kültür ve medeniyetine karşı düşmanlığı bulunan, Milletimizi tarihi bağlarından koparmak isteyen ve Dünya Türklüğünü dağıtmak isteyen bu şer odakları, Ülkemizde hiç yoktan, bölgesel farklılıklara dayalı, siyasi mezhep ve etnik grup temelli, sınıflar ve nesiller arası çatışmalar icat etmekte ve bu vesileyle kitleleri kışkırtmaktadırlar. Kısaca “böl-parçala-yönet” düsturuyla hareket eden bu hain mihraklar, bölgesinin en istikrarlı ve güçlü Ülkesi olan Türkiye’yi, kan gölüne çevirdikleri Ortadoğu bataklığına sürüklemenin gayreti içerisine girmişlerdir.

Bilinmelidir ki Türkiye Cumhuriyeti, büyük Türk Milletinin tek ve bağımsız kalesi olup, aynı zamanda bütün Dünya Türklüğünün ve bütün mazlum milletlerin de ümidi durumundadır. Ay-Yıldızlı Al bayrağın dalgalanabildiği tek ülke olan Türkiye’miz, çetin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik problemlerin ardından, Allah’ın izniyle, yeni bir diriliş ve şahlanışın eşiğinde bulunmaktadır.

Türk Milleti, 21. Yüzyıla damgasını vuracak, hiç bir güç de buna engel olamayacaktır.Müslüman-Türk Milletinin “Türk İslam Ülküsünün ve Turan illerindeki Kültürel Coğrafyası ” bir hayal olmadığına, bilakis damarlarında akan kan kadar gerçek olduğuna tüm Dünya şahit olacaktır.Allah’tan başka ilâh yoktur diyen Türk Milletini Allah ve Resulünün muhteşem çizgisinden saptırmaya kimsenin gücü yetmemiştir, yetmeyecektir.Allah Türk Vatanını ve Türk Milletini korusun. Millî birlik ve beraberliğimizi bozmasın…

Tanrı Türkü Korusun ve Yüceltsin

Fahri Yağlı