AKP, MHP ve DEM; 12 Temmuz 2025 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından ilan edilen yeni “süreç”le birlikte, sadece siyasi bir mutabakatı değil, aynı zamanda Cumhuriyet’in temel sütunlarını da hedef alacak bir yeniden yapılanma sürecini başlatmıştır.
Bu süreçte dikkat çeken en kritik adım, TBMM çatısı altında kurulması planlanan ve adına yalnızca “komisyon” denilen yapılmak istenen yapıdır. Bu, sıradan bir komisyon değildir. Çünkü amacı da, hedefi de, işlevi de Anayasa’da tanımlı olan yasama faaliyetinin çok dışındadır.
Süreçteki ilk kırmızı çizgi:
Bu komisyonun amacı bir yasa yapmak değil, bir rejimi dönüştürmektir.
Hatırlayalım:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 Temmuz konuşmasında "Türk, Kürt, Arap bir arada ise bu iş tamamdır” mesajını verdi.
Bu söylem, “etnik eşitlik” gibi görünse de, asıl anlamı şu: Ulus kavramı yerine etnik kimliklerin eşit düzeyde tanındığı yeni bir anayasal düzen hayali.
Peki bu yeni düzen neye dayanıyor?
Cevap:
İmralı’dan Kandil’e uzanan bir pazarlığın, ABD Büyükelçiliği’nde şekillenen bir yeni Orta Doğu vizyonunun ve Lozan’ın artık “aşıldığı” tezini savunan Sykes-Picot artıkçılarının arka plan senaryosuna.
Bakın perde arkasında neler oluyor:
• İmralı ile yapılan görüşmeler kamuoyundan gizleniyor.
• Meclis devre dışı bırakılıyor, sonra da “bu iş Meclis’te çözülsün” diyerek sürece meşruiyet kazandırılmak isteniyor.
• TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, parti grup başkanvekillerini çağırarak, “komisyon için öneri verin” çağrısı yapıyor.
Oysa bu komisyonun konusunun ne olduğu bile açıklanmamış durumda.
• Komisyonun amacı ne yasal ne anayasal. Amaç, sürecin bütün maliyetini TBMM’ye mal etmek.
İşte burada büyük bir oyun başlıyor.
Çünkü ortada ne çözüm süreci yasası var, ne bir yol haritası.
Ne PKK’nın gerçekten silah bırakacağına dair bir belge, ne de kamuoyuna şeffaf sunulmuş bir çerçeve metin.
Var olan tek şey, DEM’in içinde açıkça konuşulan "anayasal statü talebi”, özerklik istekleri, ve “anadil hakkının anayasal güvenceye alınması” gibi taleplerin bu komisyonda görüşülmesi yönündeki niyet beyanları.
Peki o zaman neden bu komisyon kuruluyor?
Çünkü AKP, MHP ve DEM üçlüsü, oluşturacakları çoğunluk sayesinde komisyondan ne karar çıkarmak istiyorlarsa çıkartabilecekler.
Sonra da bu kararları “bakın tüm partilerin ortak kararı” diye pazarlayacaklar.
Tıpkı Habur’da karşılama çadırı kuran devletin “toplumun tüm kesimleriyle uzlaşıyoruz” demesi gibi.
Bu bir komisyon değil, bir tiyatrodur.
Ve bu tiyatroda rol alan her muhalefet partisi, milletin hafızasında bir ihanet sayfası açacaktır.
Bugün sadece İYİ Parti “biz bu oyunda yokuz” diyebildi.
Ancak başta CHP olmak üzere tüm muhalefetin bu komisyona üye vermemesi, milletin yanında durduğunu göstermesi elzemdir.
Millete “birlik” diyerek sunulan bu yeni süreç, aslında bölünmenin formülüdür.
TBMM çatısı altında kurulmak istenen “komisyon”, ne yasama süreciyle ilgilidir, ne de terörü bitirmeyi amaçlamaktadır.
Bu komisyon, siyasi mutabakat görünümlü bir sistem enjeksiyonudur.
AKP, MHP ve DEM tarafından İmralı mutfağında pişirilen bu zehirli aşı, şimdi muhalefetin eliyle millete enjekte edilmek isteniyor.
Süreç adım adım ilerliyor, doz hazırlanıyor.
Ve eğer muhalefet bu komisyona katılırsa, halkın onayı alınmaksızın, milletin hücrelerine bölünme aşısı zerk edilecektir.
Bir gerçeği daha unutmayalım:
Eğer amaç gerçekten terörü bitirmek olsaydı, bu süreç Meclis’e şeffaf şekilde getirilir, 2015’te son bulan sürecin neden başarısız olduğu açıkça analiz edilirdi.
Ama şimdi olan nedir?
Kimse konuşmuyor. Herkes bir cümle kuruyor ama neyin ne olduğunu bilmiyor.
Çünkü süreç sadece İmralı ve Saray arasında yürütülüyor.
Ve bu sürecin bir diğer görünmeyen aktörü daha var:
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack.
Kendisi açıkça şunları söyledi:
“Türkiye’nin önünde Lozan’ı da, Sevr’i de, Sykes-Picot’u da yeniden değerlendireceği bir dönem geliyor.”
Bu ne demek biliyor musunuz?
Türkiye’nin yeniden çizileceği bir “diplomatik harita” masası çoktan kuruldu.
Şimdi içerideki masa da bu projeye entegre ediliyor.
Bu yazı, sadece bir değerlendirme değil, bir uyarıdır.
Her partinin, her milletvekilinin, her vatandaşın şunu bilmesi gerekir:
Bu komisyon, Meclis’in itibarı değil, işlevsizleştirilmesinin tescilidir.
Bu komisyon, çözüm değil, çözülmenin aparatıdır.
Bu komisyon, milletin onayıyla değil, milletin dışında yapılan bir mühendislik çalışmasının meşrulaştırma aracıdır.
TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ, BU KOMİSYONA KATILMAMA CESARETİYLE KURTULACAKTIR.
Kurtulmak için tek bir şey gerekiyor:
Millet adına vekalet alanların, milletin vicdanına sadık kalmaları.
Suskunluk, iştiraktır.
Katılım, onaydır.
Onay, tarihe ihanettir.
TARİHİ BİR DÖNEMEÇTEYİZ. HER SESSİZ EVET, BİR ULUSUN YIKIMINA ATILMIŞ İMZADIR.
Av. Zekeriya Şerbetçioğlu