Sinsi Tatbikatların Perde Arkası
NATO’nun “immediate response” adıyla duyurduğu ve sekiz NATO ülkesinin katılımıyla gerçekleştirilen son askeri tatbikat, hükümete bağlı kurumlar tarafından NATO tatbikatı olmayıp, yüzeyde sıradan askeri işbirliği gibi sunulsa da, derinlemesine incelendiğinde Türkiye’yi doğrudan hedef alan stratejinin parçası olarak öne çıkıyor.
Kosova gibi müstakbel NATO üyelerinin de dahil edildiği tatbikatta 9 devlet var! ABD’den 3.000 asker yer alıyor ve bunların büyük kısmı istihkam birliklerinden oluşuyor. Tatbikatın Meriç Nehri’nde geçiş operasyonları üzerine kurgulanması, coğrafi olarak Türkiye sınırına sadece otuz kilometre mesafede icra edilmesi, niyetin ne kadar açık olduğunu gözler önüne seriyor.
Lozan Antlaşması’na aykırı şekilde askeri birliklerin bu kadar yakın konuşlandırılması, uluslararası hukukun da hiçe sayıldığını gösteriyor.
Türkiye Neden Dışlandı?
Tatbikatın resmi metinlerinde NATO’nun adı dört kez geçmesine rağmen, Türkiye’nin davet edilmemesi, hedefin kim olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Senaryoda ülke ismi zikredilmese de, tüm işaretler Türkiye’yi gösteriyor.
NATO’nun en güçlü ikinci ordusuna sahip olan Türkiye’nin dışarıda bırakılması, askeri gösterinin “dostluk” tatbikatı olmadığını kanıtlıyor. Katılımcı ülkeler arasında Fransa, İspanya, Kosova ve Hırvatistan gibi ülkeler yer alırken, Türkiye’nin yok sayılması, zımni tehdit mesajı olarak okunmalı.
Kuşatma Stratejisi ve Bölgesel Tehditler
Yunanistan’ın Dedeağaç Limanı’ndan başlayıp güneye doğru uzanan Amerikan üsleri zinciri, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile yapılan askeri işbirliği anlaşmaları ve Akdeniz’deki askeri varlık, Türkiye’nin çevresinin adım adım kuşatıldığını gösteriyor.
Suriye’deki gelişmeler, Irak üzerinden devam eden askeri hareketlilik ve Ege’deki askeri tatbikatlar, Türkiye’yi “kuşatma cebine” hapsetme planının parçaları olarak dikkat çekiyor. Olası etnik çatışmada veya Türk-Yunan geriliminde, askeri hazırlıkların Türkiye’ye karşı kullanılacağına dair güçlü emareler mevcut.
Uluslararası İlişkilerde İkiyüzlülük
Avrupa Birliği ve ABD’nin resmi açıklamalarında dostluk ve işbirliği vurgusu yapılırken, pratikte Türkiye’nin deniz yetki alanları gasp ediliyor, ilerleme raporlarında sürekli baskı ve dayatmalar öne çıkıyor.
Ege ve Akdeniz’deki hak talepleri, Kürt meselesi ve Ermeni soykırımı iddiaları üzerinden Türkiye’ye sürekli köşeye sıkıştırma politikası uygulanıyor. NATO ve AB ülkeleri, Türkiye’yi “hasbelkader” üye olarak görüp, fırsat bulduklarında üyelikten çıkarma ve baskı altına alma planlarını masada tutuyor.
Elektronik Savaş ve Askeri Cevaplar
Tatbikat sırasında Yunanistan’dan kalkan uçakların radar kilitlemesiyle taciz edilmesi, Türkiye’nin askeri kapasitesinin ve kararlılığının net göstergesi olabilir. Elektronik harp sistemleriyle iletişimin kesilmesi, karşı tarafa “istediğimiz an müdahale edebiliriz” mesajı verecektir. Bu tür siyasi hamleler, sadece askeri değil, psikolojik üstünlük açısından da büyük önem taşıyor.
Türkiye İçin Stratejik Karşı Hamleler
Askeri strateji uzmanlarına göre mevcut tehditler karşısında Türkiye’nin atabileceği adımlar oldukça net. NATO nezdinde yapılan tatbikatın Lozan Antlaşması’na aykırı olduğu ve Türkiye’yi hedef aldığı gerekçesiyle resmi protesto hakkı kullanılmalı. Katılımcı ülkelerin büyükelçileri Ankara’ya çağrılarak, dostluk ve müttefiklik kavramlarının sorgulanması sağlanmalı. Lozan ve Paris anlaşmalarına aykırı olarak silahlandırılan adalar konusunda diplomatik notalar verilerek uluslararası hukuk önünde haklar korunmalı.
Ayrıca, Türk Devletleri Aksakallılar Teşkilatı ve bölgedeki dost ülkelerle ortak askeri tatbikatlar düzenlenerek, karşı tarafa güçlü caydırıcılık mesajı verilmeli. Sismik araştırma ve sondaj gemilerinin Ege ve Akdeniz’e geri çekilmesi, Türkiye’nin bölgedeki hak iddiasını güçlendirecek önemli adım olacaktır deniliyor askeri ve siyaset stratejistlerince...
Farkında Olma Vaktidir!
Türkiye, tarihinin en sinsi ve karmaşık kuşatma planlarından biriyle karşı karşıya. NATO ve Batılı müttefikler, dostluk maskesi altında Türkiye’yi çevreleme, baskı altına alma ve milli güvenliğini tehdit etme stratejilerini adım adım uyguluyor. Bu planların varlığı gözümüüzn öneünde hayata geçirilirken tehdit ve değil gibi tartışmaya kapalı olmalıdır. Çünkü gerçekler tüm çıplaklığıyla ortada.
Her Türk vatandaşı, tehlikeli oyunların farkına varmalı, sorgulamalı ve milli çıkarlar için harekete geçmeli. Sessiz kalmak, teslim olmak anlamına gelir. Şimdi, ulusal birlik ve kararlılıkla, Türkiye’yi hedef alan sinsi planlar güçlü, bilinçli ve cesur toplum, her türlü tehdidi bertaraf edebilir.
Aklımızdan çıkarmamamız gereken kural şudur
Bu coğrafyada var olmanın bedeli, uyanık ve mücadeleci olmaktır!
SADİ ÖZGÜL / ENP