Yahudi halkı, İslam dininin ortaya çıkışından bin yıl önce sürüldükleri ve bir daha egemen olamadıkları İsrail topraklarına bir gün dönme arzusunu daima canlı tutmuştu. Bu vadedilmiş topraklara tekrar kavuşma tutkusuna daha sonraları Kudüs’ün tepelerinden biri olan Sion’a izafeten “Siyonizm” adı verilmiş ancak bu düşünce 19. yüzyılın sonuna kadar fiili bir girişim hâline dönüşmemişti.

19. yy. ortalarına doğru İngiltere Filistin bölgesindeki Yahudilerin himayesi prensibini dış politikanın unsurlarından biri hâline getirmişti. Filistin’e yerleşmenin yolunu arayan bazı güçlü Yahudiler, İngiltere'den destek bulup hedeflerini gerçekleştirmenin peşindeydiler. Bu arada Osmanlı Devleti, mali açıdan büyük bir çıkmaza girmiş ve 1875 yılında iflas durumuna gelmişti. Yahudiler bunu şans olarak görmüşlerdi. Buna göre Osmanlı Devleti Filistin topraklarını satarak içinde bulunduğu zor durumdan kurtulabilirdi.

Filistin’de bir Yahudi vatanı kurulması düşüncesiyle ilgilenmeye başlayan İngiliz Laurence Oliphant, 1879 yılında Osmanlı Devleti’ne sunduğu projeyle Filistin yakınlarındaki Belka sancağında büyük bir arazinin para karşılığında Yahudi yerleşimine açılmasını istedi. Buraya bir çeşit özerklik verilmesini, buranın güvenlik güçlerinin de Yahudilerden oluşturulmasını ve bütün bunların kurulacak bir şirket aracılığıyla yapılmasını teklif etti.

Osmanlı hükûmeti bu teklifi idari ve siyasi yönden sakıncalar taşıdığı, bölgeye Yahudi göçmen yerleştirip bunların kendilerini idare etmelerine izin vermenin hükûmet içinde hükûmet anlamına geldiği için reddederken, II. Abdülhamid 17 Mayıs 1880 tarihinde bu kararı onayladı. Bu sırada Avrupa’da hızlanan milliyetçilik hareketlerinin antisemitizm adı verilen Yahudi düşmanlığını da beraberinde getirmesiyle birlikte eskiden beri Yahudileri sevmeyen Avrupa ülkelerinde Yahudi aleyhtarlığı birden şiddetlenmeye başladı.

Bünyesinde yaklaşık üç milyon Yahudi’yi barındıran Rusya’da da Yahudi aleyhtarlığı etkisi gösterdi. Yahudilere ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapılmaktaydı. Yahudiler bulundukları şehirlerde Ruslardan ayrı olarak “getto” adı verilen yerleşim yerlerinde yaşıyorlardı. 1881’de Çar II. Aleksandr’ın öldürülmesiyle birlikte Yahudilere karşı yapılan saldırılardaki artış, kitleler hâlinde Rusya’dan göçmelerine neden oldu. Romanya ve Yunanistan’da Yahudi düşmanlığı baş gösterdi. Yahudiler, kendileri açısından güvenli ülkeler aramaya başladılar.

Göçlerin bir kısmı Osmanlı ülkesine oluyordu. Osmanlı Devleti başlarda Rusya, Romanya ve Yunanistan gibi ülkelerden kaçmak zorunda kalan Yahudileri sahiplenmiş ve çeşitli vilayetlere yerleşmelerine izin vermişti ancak bu ailelerin Filistin’e yerleşmesini istemiyordu. 1891 yılında Osmanlı Devleti’nin çektiği mali sıkıntı sebebiyle paraya ihtiyacı olduğu bir dönemde fırsatı değerlendirmek isteyen Baron Hirsch, Yahudiler için Anadolu’da geniş topraklar satın alarak burada bir Yahudi vatanı kurmaktan ibaret olan çılgın bir proje ortaya attı.

Osmanlı Bankası müdürü Sir Edgar Vensan’a dindaşlarının Rusya’dan göçmek zorunda kalanlar için yeni bir vatan aramanın kendisi için bir vazife olduğunu söyleyerek Anadolu’da hazineye ait Osmanlı topraklarını satın alarak Yahudileri oralara yerleştirmek istediğini belirtti. Fakat bu teklif Osmanlı Devletince kabul edilmedi. Baron Hirsch, ertesi yıl tekrar şansını denedi. Bu sefer Frederik isimli Alman bir milletvekilini aracı koydu. Frederik ve Hirsch, Ankara’ya giderek Vali Abidin Paşa ile görüştüler.

Frederik ve Hirsch ile görüşen Abidin Paşa'nın durumu İstanbul’a haber vermesiyle birlikte İstanbul’dan olumsuz cevap gelmesiyle birlikte Hirsch’in arzusu bu sefer de gerçekleşmemiş oldu. II. Abdülhamid ve Theodore Herzl 1895 yılından itibaren ise sahneye İsrail’in manevi kurucusu ve “Modern Siyonizm” kavramını hayata geçiren Dr. Theodore Herzl çıktı. Herzl, Osmanlı toprağı olan Filistin’de özerk bir Yahudi Devleti kurulması için toprak sağlayabilmek amacıyla 1896-1902 yılları arasında beş defa İstanbul’a geldi ve 17 Mayıs 1901’de Sultan II. Abdülhamid’in huzuruna kabul edildi.

Sırayla ele alalım. Osmanlı’nın içinde bulunduğu mali sıkıntı nedeniyle Filistin’den toprak satabileceğini düşünen Herzl, Sultan II. Abdülhamid’le temasa geçmek için Padişah’ın dostu ve güvendiği bir isim olan Newlinski’yi aracı tayin etmeye karar verdi. Abdülhamid’in Kudüs’te Yahudi yerleşimine asla izin vermeyeceğini söyleyen Newlinski, Herzl’in ısrarları sonucunda konuyu Padişah’a açmaya razı oldu. 1896 Haziran ayında Newlinski ve Herzl İstanbul’a geldiler.

Sultan II. Abdülhamid, Herzl’i huzuruna kabul etmedi, yalnız Newlisnki ile görüştü. 19 Haziran 1896’da gerçekleşen görüşmede Sultan II. Abdülhamid, dostu Newlinski’ye şunları söylemişti: "Eğer Bay Herzl senin, benim arkadaşım olduğun gibi arkadaşın ise, ona söyle bu meselede ikinci bir adım atmasın. Ben bir karış bile olsa toprak satmam, zira bu vatan bana değil milletime aittir." Herzl daha sonra Abdülhamid ile bizzat görüşmüş ancak yüz yüze yapılan bu görüşmede toprak talebi konusunu gündeme getirememiştir.

Buraya kadar anlatılanlardan yola çıkan bazı yazarlar "Sultan Abdülhamit'in Yahudilere Filistin'den toprak satmayı reddettiğini" söylerler. Bu yazarların görmezden geldiği nokta ise şudur. Abdülhamit Herzl'ın talebini reddetmiştir ama meselenin bir de Rothschildler boyutu vardır.

Herzl’in para karşılığında Filistin’den toprak talebi, Sultan II. Abdülhamid nezdinde hiçbir zaman kabul görmemişti. Ancak Yahudilerin Filistin’de yurt edinme çabalarında en az Herzl kadar önemli bir başka unsur daha vardı. 

Uzun süredir adları para, güç ve gizlilikle birlikte anılan, dünyayı yönettikleri iddia edilen Rothschildler de tıpkı Herzl gibi Filistin’i Yahudi yurdu hâline getirmek istiyorlardı. Rothschildler, Herzl’in aksine sessiz yerleşimi savundular. Liderliğini Braon Rothschild’in yaptığı örgütler Yahudilerin Filistin’de yurt edinmesi için her türlü yola başvuruyorlardı. Rothschildler tarafından Filistin’de kurulan ilk koloni Mikveh İsrael’deki Tarım Okuluydu. Okulun müdürü ve Baron Rothschild’in vekili olan Samuel Hirsch, ilk etapta Tarım Okuluna 100 kişi yerleştirmişti. Bunlar başta Yafa’daki Türk makamları tarafından tutuklansalar da Samuel Hirsch’in girişimleri sonucunda serbest kaldılar.

Rothschild ailesi 1882 yılında itibaren Filistin’in stratejik öneme sahip yerlerinden 80.000 dönüme yakın arazi satın almıştı. Akka sancağı Hayfa Kaymakamlığı dâhilindeki bazı arazilere 400’ü aşkın aile yerleştirilmişti. Görevlilere rüşvet vermek, Rothschildlerin Filistin’de Yahudi yerleşimi için başvurdukları en etkili yöntemdi. Filistin’de nüfus memurundan mutasarrıfa kadar birçok devlet görevlisi rüşvet almaya başlamıştı ve rüşvet yerel idare ile olan sorunların çözülmesini sağlıyordu.

Akka Mutasarrıfı Sadık Paşa, Hayfa Kaymakamı Mustafa Efendi, Akka Müftüsü Ali Efendi, Hayfa Belediye Başkanı Mustafa Efendi ve Sayfa İdare Meclisi Üyesi Necip Efendi iskânı yasak olmasına rağmen Rus ve Romanyalı 140 Yahudi ailesini 1890 yılında Hayfa’ya kabul etmişlerdi. İsmi geçen yöneticiler 18.000 liraya Yahudilere arazi satmışlar, yerleştirilen 140 aileyi 2000 lira rüşvet karşılığında eski tarihli ruhsatnamelerle bölgenin eski halkındanmış gibi göstermişlerdi. Bölgeye gelen muhacir sayısı 40.000’den fazlaydı ve gelen aile sayısı da söylendiği gibi 300-400 aileyle sınırlı değildi. Yahudiler ele geçirdikleri arazilere ruhsatsız olarak ev, dükkan, fırın, mağaza ve mabet gibi çeşitli binalar inşa etmişlerdi ve inşaata devam ediyorlardı.

Sezai Balcı ve Mustafa Balcıoğlu, “Rothschildler ve Osmanlı İmparatorluğu” adını verdikleri ve arşiv belgelerine dayalı olarak hazırladıkları çalışmada Yahudilerin Rothschildler aracılığıyla Filistin’e yerleşmelerine dair şu değerlendirmeyi yapmaktadırlar: "Sultan II. Abdülhamid döneminde yasadışı olarak gelen Yahudilerin Filistin’e yerleşmelerine ve tarım yapmalarına izin vermeyen Osmanlı yönetimi, Filistin’de yaşayan gerek yerli ve gerekse yabancı Musevilerin toprak satın almalarına izin vermiştir. Böylece aksi yönde bütün fermanlara rağmen, Filistin’deki Yahudi yerleşiminin kalıcı olmasının ve geniş alanlara yayılmasının önü açılmıştır. Bu suretle Filistin’e yerleşen Yahudiler, Rothschildlerin kolonilerinde yaşamaya, tarım yapmaya ve yeni bir yurt kurmaya başlamışlardır. Hayfa’dan Yafa’ya uzanan düzlük boyunca arazi satın almış olan Braon Edmons James’de Rothschild Filistin’de kurduğu 40 yerleşim yeriyle ‘Yishuv’un Babası’ namını almaya hak kazanmıştır. I. Meşrutiyet’in ilan edildiği 1908 yılında Filistin’de yaşayan Musevi nüfusu, göçler sayesinde Sultan II. Abdülhamid’in tahta çıktığı 1876 yılına göre üç kat artmış ve 80.000’e ulaşmıştır."

Sultan II. Abdülhamid’in Rothschild ailesiyle yakın ilişkiler kurmaya özen gösterdiğini ifade eden Balcı ve Balcıoğlu, Padişah’ın Rothschild ailesine ilk nişanı 1887’de verdiğini belirtmektedirler. Bu nişan dördüncü dereceden “Nişan-ı Osmanî” idi ve Baron Edmond James de Rothschild’in Filistin kolonileri genel sorumlusu Elie Scheid’e verilmişti. 28 Temmuz 1888’de ailenin Paris grubunun lideri Mayer Alphonse de Rothschild ve kızı Bettine Caroline de Rothschild’e Şefkat Nişanı verildi. Belgesini de buradan paylaşalım.

AKP’li Belediye başkanından Suriye sorununa çözüm önerisi AKP’li Belediye başkanından Suriye sorununa çözüm önerisi

Daha sonra Elie Scheid, Baron Edmond James de Rothschild’in eşi Adelheid de Rothschild için Şefkat Nişanı verilmesini istemiş ve Sultan II. Abdülhamid bu isteği kabul etmiştir. 1894 borçlanmasından sonra hükûmet, Rothschıld ailesinin önderi Nathaniel Mayer de Rothschild’ı mükafatlandırmak istemiş ancak mevcut nişanların maksada hizmet etmeyeceği düşünüldüğünden, Sarayla görüşüldükten sonra bir mücevher kutusu hediye edilmesine karar vermiştir.

Elbette buraya kadar yazdıklarımız meselenin küçük bir özeti niteliğinde. Konuyla ilgili 13 sayfalık detaylı bir yazıyı Patreon hesabımda paylaştım.

Dilerseniz Patreon hesabıma üye olarak hem bu detaylı yazıları okuyabilirsiniz, hem de çalışmalarıma destek vermiş olursunuz.

Ümit Doğan

Editör: Kerim Öztürk