Rubil GÖKDEMİR

Bizim gibi ağırlıklı olarak doğu ve batı medeniyetlerinin kesiştiği coğrafyalarda bulunan ülkelerin siyasi kültürlerinde çok önemli yer tutan LİDER veya GENEL BAŞKAN kavramları üzerinden bile o ülkenin siyasi yapılarını anlayabilmek ve siyaseti analiz edebilmek mümkündür.

Batılı ülkelere baktığımızda bu kavramların karşılığı; objektif, soyut ve dayanağını seçilmiş meclislerin ortaya koyduğu hukuk normlarıyla belirlenmiştir.

Hukukun üstünlüğünün hakim olduğu rejimlerde siyasi partileri; seçilerek kurulları yönetme yetkisi kazanmış kişiyi ifade etmek üzere hukuk kuralları ile belirlenmiş kişilere genel başkan diyorlar. 
Genel Başkan dediğimizde, meşruiyetini ve temsil kaabiliyetini seçilmiş kurullardan alan, seçilmesi, yetki ve görevi objektif hukuk kurallarıyla belirlenmiş kişi anlaşılır.

Hukukun üstünlüğü ve demokratik esasların hakim olduğu ülkelerde ve bu esaslara göre oluşmuş siyasal kültürlerde genel başkanın yönetme yetkisinin kapsam ve sınırı; anayasa, kanun, tüzük ve bunlara uygun düzenlenmiş parti programlarıdır.

Genel başkanın yönetme yetkisinin meşruiyeti ise; hukuk kuralları içinde parti içi seçim mekanizmalarından aldığı destek ve seçim sonuçlarından ortaya çıkar. Yani genel başkan olmak için oyunun kuralları baştan bellidir. Genel Başkan; temsil ettiği partinin kurum ve kurallarını işleterek, ortak akılla üretilmiş bulunan politikalara göre siyaset icra eden ve yetkilendirildiği siyasi yapıyı kurumsal olarak temsil eden kişidir.

LİDER kavramına geldiğimizde ise, yukarıdaki sıfat ve tanımların hiç bir işimize yaramadığını, objektif unsurlara göre tarif edilebilecek kavramla karşı karşıya olmadığımızı hemen anlarız. Kişilerin kültür düzeyi veya kişisel algılarına bağlı olarak LİDER kavramının farklı anlamları bulunsa bile; LİDER'in meşruiyeti seçilmişlikten kaynaklanmaz veya işin başında demokratik usullerle seçilmiş olsa bile, LİDER sıfatına ulaştığına kanaat getirdikten sonra, o kişi için meşruiyetin kaynağı artık seçilmiş olmak değil, kendi ürettiği liderlik efsanesidir.

LİDER kendi ürettiği meşruiyetini; ya büyük seçim başarılarından, ya efsane haline getirilmiş gizemli güçlerinden, ya da temsil ettiği kitlelerin asla anlayamayacağı büyük tehlike veya düşmanlara karşı geliştirdiği kutsal mücadele biçiminden alır..O artık yarı bir tanrı özelliklerine kavuşmuş ve temsil ettiği siyasi hareketin mensuplarının da bu özelliklere kayıtsız şartsız inanması ve itaat etmesi gerektiğine inanan kişidir.

Bu hale bir örnek vermek gerekirse; AKP üyesi birisi için Sayın Cumhurbaşkanının konum ve hukuki statüsünün ne olduğu veya ne olması gerektiği sorularından bağımsız olarak, bir gün de seçilmiş başbakanı azledebilmesi veya yenisini tek başına belirleyebilmesi, şahsi olarak ürettiği ve asla demokratik usullere uymayan LİDER'lik meşruiyetinden kaynaklanmaktadır.

İlmi tespitlerde bulunduğum iddiasından özellikle kaçınarak, gözlemlerime dayalı olarak, Kurultay tartışmalarıyla geçireceğimiz ve seçimlerin yapılacağı Mayıs ayında, şahsi özlemim ve tercihim, LİDER değil GENEL BAŞKAN seçmekten yanadır. Çünkü genel başkan olarak seçilen kişi benden itaat etmemi değil, en fazla parti içi görevlerimi yerine getirmemi isteyebilir. Bilmediğim veya bilemeyeceğimi düşündüğü gizemli alanlara dair gerekçelerle sadakatimi değil, akli sebeplerle rızamı arayacak bir genel başkan olmalı.

Sadakat göstermeyi şerefli olmamın ön şartı saymayan, demokratik esas ve istişare usullerini benimseyen, yarı tanrı olmayan, hukuk içinde kurul ve kuralları işleten, insan sevgisi ve yüksek bir organizasyon kabiliyetiyle enerji, heyecan ve siyaset tarzı üreten bir genel başkan seçilmesinden yanayım.

ÇOK MU ŞEY İSTİYORUM, YOKSA İFLAH OLMAZ BİR İYİMSER MİYİM ?