✍️ | Prof. Dr. Abdurrahman KUTLU yazdı...
(Selçuk Üniversitesi Eski Rektörü)
İsrail’in Gazze’de iki yıldır aralıksız yaptığı soykırımı destekleyen, İsrail’in arkasında duran, şimdi de katliamları durduran Başkan Trump’ın girişimleri “Barış Planı” olarak adlandırıldı. Trump’ın bu girişimleri sonrası, Trump Nobel Ödülü alabilir mi sorusu medyada yoğun gündem oldu. Bu vesile ile gündeme gelen Nobel Ödülü, Alfred Nobel’in vasiyeti üzerine çeşitli şekillerde insanlığa hizmet eden insanlara, kurumlara verilen bir ödüldür. Nobel Ödül’ü 1911 yılından beri verilen prestijli bir ödüldür. Nobel Ödülleri her yıl Alfred Nobel’in ölüm yıldönümü olan 10 Aralık’ta verilmektedir.
Yunan Başbakanı ve büyük siyasetçi Venizelos, Atatürk’ü 1934 yılında Nobel Ödülü’ne aday göstermişti. 1930 yılında Türkiye’yi ziyaret eden Venizolos, Lozan’da karşı karşıya olduğu Başbakan İsmet Paşa ile Ankara ziyaretinde 30 Ekim 1930’da önemli bir dostluk antlaşması imzalamıştı. Bu ziyaretinde Atatürk’le görüşen Venizelos, Atatürk’ün kendisine gösterdiği samimiyetten, yakınlıktan etkilenmişti.
Yunan Başbakanı Venizelos'un iki devlet arasında siyasi, askeri ve ekonomik konular ile ilgili antlaşma imzalandıktan sonra değerlendirmesi şöyle olmuştu: "Türk-Yunan dostluğu bir arzu değil artık bir gerçektir. Bugün her iki halk nezdinde bu dostluk artık gerçekleşmiş ve perçinlenmiştir. Siyasetim, Türkiye ile her zaman dostluk olacaktır."
Diğer taraftan Atatürk, Venizelos'un Ankara'da bulunduğu 30 Ekim 1930 tarihinde, Ankara Türk Ocağı'ndaki Cumhuriyet Balosunda, misafir Yunan gazetecilerinin ricası üzerine, Türk- Yunan ilişkileri ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır: "İki millet arasında vâsi bir teşriki mesai sahası vardır. Ben şahsen bu iki millet arasında teşriki mesaiye tamamen taraftarım.”
Yunan yenilgisinden sekiz yıl sonra, iki ülke arasında en üst seviyede başlatılan dostluk ilişkileri, iki ülke arasında yaşanan düşmanlıkların, acıların aşılmasında bir dönemeç olarak kabul edilmiştir. Çağdaş bir devlet olma yolunda olan Türkiye’deki gelişmeleri yerinde gören ve yapılacakları bizzat Atatürk’ten öğrenen Venizelos, Nobel Ödülü için devleti kuran Cumhurbaşkanı Atatürk’ü aday göstermiştir.
Venizelos Nobel Ödülü Komitesi Başkanlığı'na, 12 Ocak 1934 tarihli üç sayfadan oluşan Fransızca olarak yazılmış mektubunda şu düşüncelerini belirtmiştir:
Sayın Başkan,
Yedi asra yakın bir süre zarfında Yakın Doğu ve Orta Avrupa'nın büyük bir kısmı kanlı mücadelelere sahne olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu ve sultanların mutlakıyetçi idareleri bunun başlıca sebebi idi. Hristiyan milletlerin İmparatorluğa bağlanmaları, Salibin Hilâle karşı yaptığı kaçınılmaz mücadeleler, kurtulma emeli ile bu milletlerce yapılan isyanlar, Osmanlı İmparatorluğu sultanların idaresinde kaldığı sürece devamlı tehlike kaynağı teşkil eden bir durum husule getiriyordu.
Mustafa Kemal Paşa'nın muarızlarına karşı yaptığı milli harekâtın galibiyetle sonuçlanmasını müteakip 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması, bu istikrarsız duruma son verdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ve Mustafa Kemal Paşa’nın ulusal hareketinin rakiplerine galip gelmesi bu istikrarsızlık ve hoşgörüsüzlük durumuna son verdi.
Nitekim, bir ulusun hayatında kısa sürede bu kadar köklü değişimin olması nadiren gerçekleşen bir durumdur. Hukuk ve din kavramlarının karıştırıldığı teokratik bir rejim altında yaşayan bu yıkılmaya yüz tutmuş imparatorluk, enerjik ve hayat dolu bir modern ulus devlete dönüşmüştür.
Büyük reformcu Mustafa Kemal’in çağrısı üzerine, padişahların otoriter yönetimi devrilmiş ve Türk devleti gerçekten laikleşmiştir. Tüm ulus, uygar halkların önderliğine katılma arzusuyla yüzünü gelişime döndürmüştür. Barışın yerleşmesi konusundaki bu çaba Türkiye’deki yeni ulus-devlete mevcut şeklini veren tüm bu iç reformlarla ilerledi.
Nitekim Türkiye, diğer etnik grupların yaşadığı illerin kaybını dürüstçe kabul etmekte tereddüt etmedi ve Antlaşmalarla tanımlanan ulusal ve siyasi sınırlarından memnun bir şekilde Yakın Doğu’da bir barış dayanağı oldu.Yüzyıllar boyunca kanlı mücadelelerimizi Türkiye ile sürekli bir rekabet halinde getiren biz Yunanlılar, bu köklü değişimin sonuçlarını eski Osmanlı İmparatorluğu’nun halefi olan bu ülkede ilk kez hissetme fırsatına sahip olduk. Küçük Asya Felaketinin ertesi gününden itibaren savaştan ulus devlet olarak ortaya çıkmış ve yeniden doğmuş Türkiye ile uzlaşma ihtimalini görüp ona elimizi uzattık ve O da içtenlikle kabul etti. En ciddi farklılıklarla ayrılmış halklar arasında bile uzlaşma olasılığına örnek olabilecek bu yaklaşım samimi bir barış arzusuyla yoğrulduğunda hem iki ülke arasında, hem Yakın Doğu’da barışın tesisi için iyi sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Barışa bu değerli katkıyı sağlayan kişi, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’dan başkası değildir. Bu nedenle, 1930 yılında barış yolunda Ortadoğu’da yeni bir döneme işaret Türk-Yunan Dostluk Antlaşmasının imzalandığı sırada Yunan Hükümeti’nin başkanı olarak Mustafa Kemal Paşa’yı Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterme onuruna sahip oldum. En derin saygılarımla. E. K. Venizelos”.
Atatürk ve Venizelos tarafından temelleri atılan Türk-Yunan dostluğunun her zaman olmasını temenni ederiz.
“Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” Türk Atasözü