Dünyanın her ülkesinde olduğu gibi Türkiye'de de çeşitli tipte ve karakterde insan yaşıyor...
Bunlar sosyal yaşamda; milliyetçi, muhafazakar, dinci, solcu, liberal, menfaatçi, yağdanlık gibi tanımlamalar ile niteleniyorlar!
Bu tiplere ve karakterlere diyeceğimiz bir şey yok! Herkes fikirlerine ve yaradılışına uygun bir şekilde yaşamakta serbesttir.
Ancak bir milletin yaşamında bu insanların sayısal dengesi bozulursa o milletin geleceğinde önemli ölçüde olumlu veya olumsuz büyük etkilenmeler görülüyor.
Son yıllarda özellikle Irak, Suriye, Afganistan ve Ukrayna'da olup bitenlere bakınca anlatmak istediklerimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Örneğin ABD ve İngiltere tarafından işgal edilen Irak ile ABD -Rusya tarafından el konulan Suriye'den milyonlarca insan vatanları için ölmeyi tercih etmeyerek, parası olanlar paralarını da yanlarına alarak başta Türkiye olmak üzere dünyanın dört bir yanına kaçmıslardır.
Keza ABD 'nin çekilmesi (!) ile Taliban'a terk edilen Afganistan'dan binlerce insan, ABD'nin nüfuzu altındaki coğrafyalara yürüyerek vatanlarını terk etmişlerdir.
Son günlerde de Ukrayna 'dan milyonlarca insanın rahatlarını bozan bu savaştan kaçarak başka ülkelere gittiklerini ibretle izliyoruz...
İnsan tipleri doğuştan gelen karakter özelliklerinin de etkili olması ile bir davranış gösteriyorlar. Genel anlamda hangi siyasi fikre sahip olurlarsa olsunlar milliyetsever, vatansever ve yurtsever insanlar ülkelerinin karşı karşıya kaldığı ağır sorunlara duyarsız kalamıyor ve ülkelerini işgalden kurtarmak için canlarını ortaya koyarak mücadele ediyorlar.
Bunun bizim yani Türklerin tarihindeki en belirgin örneği Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile Kuvayı Milliye örgütlenmesidir.
İyi ki, o dönem bu karakterde yani Türk Milliyetçileri toplum içinde bizim lehimize dengeyi sayısal olarak etkilemişler de, ülkemizi işgalden kurtarıp yıkılan devletimizin yerine yeni bir devlet kurmayı başarabilmişiz!
Ya işbirlikçiler, evrenselliği öne koyan dinciler ve sosyalistler, savaş stokçuları ve menfaatçiler, İngiliz Muhipleri ve Amerikan Mandacıları toplumda sayısal olarak bir üstünlük yakalasalardı, halimiz nice olurdu?
Günümüzde yine yaşamsal sorunlar bütün yakıcılığı ile önümüzde duruyor...
Hatta yakın veya orta vade bir gelecekte, Ukrayna benzeri sorunların bizim ülkemiz içinde geçerli olacağına dair benimde katıldığım yorumlar var.
Hal böyle iken bizim bir çok karakteri içinde barındıran ve sıkıntılı toplum yapımızda bu duruma nasıl tepkiler gelir diye öngörüler de bulunmamız gerekir.
Ne yazık ki, belirtiler bizi bu konuda endişeye sevk ediyor. Çünkü Türkiye yaşamsal sorunlar yumağının içine itilirken halkın reflekslerinin sessizliğe bürünmüş olması insanı ister istemez ürkütüyor.
ABD başkanlığındaki Atlantik Paktı'nın dostları, evrensel dinciler ve sol-sosyalistler, etnik mikro ırkçılar, Türkiye'yi bir türlü sevemeyen azınlıklar, kriptolar, liboşlar ve küreselciler, sermayenin önemli bir bölümü bırakın bunlara karşı sessiz kalmayı hatta açık veya kapalı destekler verdiler. Halkı da "suya sabuna dokunmayın" telkinleri ile etkisizleştirdiler.
Ancak Ukrayna örneğinde gördüğümüz gibi ülkenin bir saldırıya veya işgale uğraması karşısında ülkeden ilk kaçacaklarda yine bunlar olacaktır. Geçmişte olduğu gibi!
O sebeple, Türkiye'nin ekonomik, siyasal, kültürel, terör gibi bir çok sorunun yanında baş köşeye oturan en önemli sorunumuz "suya sabuna dokunmama" anlayışıdır. Halbuki halkımız bu gidişat karşısında mutlaka üzerine düşen sorumluluğu almalıdır.
Aksi halde bu anlayış bizi felakete götürür!
Burada en önemli görev tarih boyunca olduğu gibi her zaman "suya sabuna dokunan" milliyet, vatan ve yurt seven insanlarımıza düşüyor. İnşallah bu insanlarımızın sayısal yeterliliği bizim olumlu etkileyecek düzeydedir...
Onun için şimdi toplumda "suya sabuna dokunacak" insanları sayma ve dengeleri olumsuzluktan olumluya çevirme zamanıdır...
Özcan PEHLİVANOĞLU
14 Mart 2022 / İzmir