Yıllar önce Tema Vakfı Başkanı merhum Hayrettin Karaca da ısrarla “Türkiye çölleşmeye gidiyor “ derdi.
*
Tekirdağ Aydınlar Ocağı Başkanı arkadaşımız Halide SAVAŞ’ın her ne kadar yazı başlığı Trakya olsa da Türkiye için de tehlikenin ne kadar yakında olduğunu belirten kapsamlı bir çalışma.
Ernail Koç
TRAKYA’DA SU KAYNAKLARININ TÜKENİŞİ
Çoğumuz için su, varlığına alışılmış ve sıradan bir doğal kaynaktır. Daha iyi bir yaşam standardı ve ekonomik kazanç arayışı içerisindeki modern toplumlar suyu, içinde yaşadığımız doğal dengeyi sürdüren bir yaşam öğesinden çok, her isteyenin her istediği zaman ve mekanda ulaşabileceği bir kaynak olarak görmektedir. Öncelikle bu sakat düşüncenin terk edilmesi gerekir.
Gıda Krizi • Enerji Krizi • İklim Krizi • Su Kıtlığı • Şehirleşme • Beslenme Değişiklikleri • Çatışma ve Savaşlar • Ormanların azalması, • Toprak Erozyonu ve kayıplar• Balık Stoklarında Azalmalar • Gıda zincirindeki küreselleşmenin küçük işletmelere olumsuz etkileri gibi faktörlerle dünya hızla değişiyor.
Dünyanın su kaynakları açısından sorunlu bir bölgesinde olan ülkemizde 2050 yıllarından sonra ciddi anlamda bir su sorunu yaşanacağı öngörülmektedir.
Kişi başına düşen yıllık su miktarı dünya ortalaması 5000 m3, Türkiye’de 1300 m3, Trakya’da ise 250 m3 tür.
Kişi başı su potansiyeli 2000 metreküpün altındaki ülkeler “su azlığı”, 1000 metreküpün altındaki ülkeler ise “su fakirliği” çeken ülke olarak tanımlanmaktadır. Türkiye bugün bile su azlığı çeken ülkeler sınıfındadır. Trakya ise mutlak su kısıtı yaşayan bir bölgedir.
Trakya yüzölçümü olarak Türkiye’nin % 3 ü büyüklüğe sahipken nüfus olarak Türkiye’nin % 20 den fazlasını barındırmaktadır.
BU BAĞLAMDA BAKTIĞIMIZDA TRAKYA’DA NELER OLUYOR?
● Bölgede yaşayan milyonlarca insan ve sayısız canlının yegane su kaynağı olan Kuzey Ormanları, içindeki su havzalarıyla birlikte uzun yıllardır ağır tahrip altındadır. 3. Köprü, Türk Akım ve Havaalanı gibi mega projelerle, sanayi tesislerinin kontrolsüz su kaynaklarını kirletmesi ve kurutmasıyla, maden ocakları ve beton santralleri ile su havzaları yok olma riskiyle karşı karşıyadır.
● Yapılan 3. havalimanın Çevresel Etki Değerlendirme Raporu’nda projenin Terkos Gölü, Alibeyköy ve Sazlıbosna Barajı’na ulaşan su kaynaklarını azaltacağı ve kirleteceği açıkça yazılıdır. Ayrıca Kanal İstanbul projesinin Küçükçekmece Gölü ve Sazlıbosna Barajı’nı yok edeceği de bilinen bir gerçektir. Bilindiği üzere Sazlıdere Köprüsü inşaatına başlandı; 25.000 konutluk inşaat süreci ve 100.000 kişilik ek nüfus planlaması ile Sazlıdere Barajı havzasında bulunan tarım, orman ve mera alanları hızla yapılaşmaya açılmakta; İstanbul’un su güvenliği ve ekolojik dengesi için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
● Trakya’da bölgenin can damarı olan Ergene nehri Saray ilçesinin kuzeyinde Yıldız dağlarının tepesinden doğduğu noktada içilebilir temizlikte iken, Saroz’da balıkçılığı dahi bitirecek kadar kirlenmiş olarak denize dökülmektedir. Ergene nehri 1978 yılında 2 m3/s debi ve 19,4 C sıcaklıkta akarken 2020 yılında 13 m3/s debiye ve 28,5 C sıcaklığa ulaşmıştır. Geçtiği yerlerdeki evsel ve endüstriyel atık sular arıtılmaksızın Ergene nehrine deşarj edilmektedir. Nehir dördüncü derecede kirli, hiçbir amaç için kullanılamaz suyu ile sanayinin kanalizasyonu haline gelmiştir.
● Birinci sınıf tarım alanları ve meralar arsa spekülatörleri ve sanayicilere açılmaktadır.
● Arıtıldığı söylenen sanayi atık suları Derin Deniz Deşarj Projesi ile Marmara denizinin 4.5 km içine -47.50 m kotuna deşarj edilmeye başlandı. Bu Marmara’nın sonu olabilir.
● Trakya’da 1.4 milyon ha verimli tarım alanının yaklaşık % 25’ i sanayinin eline geçmiştir.
● Trakya’da birçok santral planlanıyor. Bunlardan en önemlisi İğneada Nükleer Santrali.
● Tüm tarım arazileri enerji iletim hatları ile (elektrik, doğalgaz) bölünüp parçalanıyor.
● 30 sene önce ortalama derinliği 80 m, 15 sene önce 180 m olan yer altı suları bugün 450 – 500 m’ ye düşmüştür.
● Çorlu - Karatepe katı atık bertaraf tesisi kuruldu. Zehir saçıyor.
● Istrancalar’da taş ve kum ocakları sayısı her gün artıyor.
● Trakya’nın kuzeyinde kalan 9000 da longos subasar ormanları hızlı bir biçimde yok ediliyor. RES, termik santral ve nükleer santral çalışmaları ekosistemi huzursuz ediyor.
● Yer altı suyu besleme alanları Istranca dağları etekleri, Vize – Pınarhisar – Kaynarca - Kırklareli hattındaki geçirgen kireç taşları olumsuz etkileniyor.
● Ülkemizde uluslar arası öneme sahip 135 sulak alanın 2’si Kırklareli’deki İğneada Longozu ve Dupnisa Mağarasıdır. Bunlar Ramsar sözleşmesi ile korunmasına rağmen, Dupnisa mağarası mermer ocaklarıyla, İğneada longozu da santrallerle tehdit ediliyor.
● ÇED’ lerin tamamına yakınının olumlu çıkması halkın güvenini azaltıyor.
● Hızlı nüfus artışı var, İş ve aş için yoğun göç geliyor, bölge sanayiye ve göçe doymuş durumdadır. Ülke nüfusunun yaklaşık %35’i Marmara’ da yaşıyor. Türkiye sanayinin yaklaşık %60’ı Marmara Denizi etrafında konuşlanmıştır.
● Amaç dışı arazi kullanımı ve düzensiz yapılaşma var; tarım arazileri başka amaçlarla kullanılıyor ve toprak üretim aracı değil rant aracı olarak görüldüğünden köylünün elinden çıkarak sanayici, politikacı, sanatçı vb. yatırımcıların eline geçiyor. Verimli tarım arazileri, su üretim ve su toplama havzaları; üzerlerine kurulan yerleşimlerle, sanayi ve maden ocakları ile yok ediliyor.
● Endüstri aşırı yer altı suyu kullanılıyor ve atık sular arıtılmadan su kaynaklarına iletiliyor.
● Tarımda randımansız sulama yapılıyor, yoğun gübre ve ilaç kullanılıyor.
● İklimsel değişiklikler, Küresel ısınma, bozulan yağış rejimi, sel ve kuraklık da kaynakların tükenişine neden oluyor.
NELER YAPILMALI? – ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
▪ Bağımsız bir milli kuraklık izleme merkezi kurulmalı, kuraklık eğitimleri verilmeli, kurağa dayanıklı bitki ve hayvan türleri geliştirilmeli ve kuraklık sigorta kapsamına alınarak çiftçiler desteklenmelidir.
▪ Su kaynaklarının geliştirilmesine yönelik araştırmalar arttırılmalıdır.
▪ Su tasarrufu sağlayıcı yatırımlara ağırlık verilmelidir.
▪ Şehirleşme, yörenin doğal kaynakları göz önüne alınarak yapılmalıdır.
▪ Şebekelerdeki kayıp ve kaçaklar azaltılmalıdır.
▪ Tarımda su iletim ve dağıtım sistemleri açık kanallardan borulu sistemlere dönüştürülmeli, Yüzey sulama yöntemlerinden basınçlı sulama yöntemlerine geçilmelidir.
▪ Tarım topraklarının amaç dışı kullanımı engellenmeli, veraset yoluyla bölünmeler önlenmelidir.
▪ Ekolojik dengeyi gözeterek boyutları belirlenmiş baraj ve gölet sayıları arttırılmalıdır.
▪ Suyun enerji teminindeki kullanımı azaltılmalı, baraj sularının tarımsal sulama ile içme ve kullanma suyu temininde kullanılması stratejik hedef olmalıdır.
▪ Su havzaları, yerleşimlerden ve madencilik faaliyetlerinden korunmalıdır.
▪ Yer üstü su kaynakları geliştirilmeli, yeraltı suyu beslenmesinden daha fazla tüketilmemeli ve rezerv olarak korunmalıdır.
▪ Göç ve sanayinin bölgeye girişi önlenmelidir.
▪ Çok su tüketen enerji ve sanayi tesislerinden kaçınılmalıdır.
▪ Fabrikalardan gelen atık suların arıtıldığı merkezi arıtmalar yapılmalı ve çalıştırılmalıdır.
▪ Atık suların yeniden kullanımı sağlanmalı, özellikle, İstanbul gibi büyük şehirlerde atık suların park ve bahçelerde kullanımı sağlanmalıdır.
▪ Sanayinin bedelsiz kullandığı yer altı sularına mutlaka bedel konulmalıdır.
▪ Yapılan arıtma sistemlerinin tümü biyolojik arıtmadır, kimyasal arıtma sistemleri de kurulmalıdır.
▪ Sadece sanayi için değil, yerleşim yerleri için de Yerel Yönetimler tarafından arıtma tesisleri kurulmalıdır.
▪ Bölgenin su ihtiyacının yerüstü kaynaklardan karşılanması amacıyla 2014 yılında gündeme gelen Meriç ve Tunca nehirlerinden barajlarda su biriktirme projesi yeniden düşünülmelidir.
▪ Yağmur suyu hasadı konusunda Belediyeler hızla harekete geçmeli, “Yağmur suyu Toplama ve Kullanma Yönetmeliği’ni kabul edip en az 200 m2 taban alanı olan her yapıda yağmursuyu toplama sistemi şartını getirmelidir.
▪ Kamu binaları, siteler, AVMler vb. diğer büyük binalarda Gri su arıtma ve kullanma sistemleri kurularak atık suların geri kazanımı sağlanmalıdır.
❖ Anayasanın 44. maddesi “Devlet, toprağı korur geliştirir, verimli kılar”.
❖ Anayasanın 45. maddesi “Devlet tarım arazilerinin çayır ve meraların amaç dışı kullanımını önler”.
❖ Anayasanın 56. maddesi “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir” DİYOR.
Sonuç olarak; bu topraklarda çevreye saygılı yaşam ve üretim anlayışıyla yeni bir başlangıç yapmalıyız. Böylece bölgenin uzun yıllar var olmasını sağlayabiliriz. Aksi taktirde, Orta Asya’dan verimli topraklara kavuşmak için geldiğimiz bu topraklardan gidecek başka bir VATAN bulmamız mümkün değildir.
Tekirdağ’daki 52. Büyük Şurada bize bu konuda daha detaylı bir sunum yapan NKÜ’den hocamız Prof. Dr. Sn. Halim ORTA’ya selam ve saygılarımı sunuyor, onun sözleriyle bitiriyorum.
Su iyi idare edildiğinde hayattır, bolluktur, berekettir, refahtır…
İyi idare edilemezse kıtlıktır, sıkıntıdır, risktir, felakettir…
Toprağına ve Suyuna Sahip Çıkıp Koruyamayanlar, Hürriyetini ve Zürriyetini de Koruyamaz..
Halide SAVAŞ - Tekirdağ Aydınlar Ocağı Başkanı