Sahipkıran Stratejik Araştırmalar Merkezi (SASAM) ve Tebriz Araştırmaları Enstitüsü (TEBAREN) işbirliğinde “Türk Dış Politikasında İran Türkleri” konulu çalıştay düzenlenmiştir. İran Türklerinin bölgesel ve küresel denklemlere etkisi, İran’da kurulu rejimin dış politikada mezhep eksenli ve içeride Fars şovenizmi siyasetinin sonuna gelip gelmediğinin değerlendirildiği bu çalıştayda Türkiye’nin bu gelişmeler karşısında nasıl politikalar izleyebileceği masaya yatırılmıştır.

SASAM Uluslararası İlişkiler Masasının düzenlediği bu çalıştayda programın açılışında SASAM Başkanı Mesut Emre KARAKÖSE konunun temel dinamiklerini vurgulayan bir açılış konuşması yaptı. Bu konuşmada İran Türklerinin stratejik önemini ifade eden KARAKÖSE, sonrasında ise program hakkında bilgi verdi. KARAKÖSE’nin konuşmasının ardından programın açılış kısmında Haldun BARIŞ, Mavi Türk Kuşağı Projesi sunumunu, TEBAREN Başkanı M. Rıza HEYET ise İran Türkleri başlıklı sunumunu gerçekleştirdi.

Sunumların ardından iki oturum halinde gerçekleşen programda konunun uzmanı katılımcılar ilk oturumda 10’ar dakikalık sunumlarını yaptılar. Yazar Umut Berhan ŞEN, E. Büyükelçi ve Azerbaycan Milletvekili Prof. Dr. Nesib NESİBLİ, TEBAREN Uzmanı İbrahim RAMAZANİ, TEBAREN Uzmanı Babek ŞAHİT, SASAM Başkan Yardımcısı Cesurhan TAŞ, Asim CENNETOV gibi değerli isimlerin katkılarıyla ilk oturum tamamlandı.

Çalıştay süresince, Mavi Türk Kuşağı Projesi, İran Türklerinin tarihi, İran Türklerinin İran’daki konumu, İran Türklerinin yaşadıkları zorluklar, İran’da gerçekleşen çeşitli politik ve anayasal dönüşümler sonrasındaki İran Türklerinin hakları ele alındı. Kuzey Azerbaycan ve Güney Azerbaycan, Türk dış politikasında İran ve İran Türkleri, konuyla ilgili Türk dış politikasında yaklaşımlar, İran Türkleri hususunda Türk dış politikasına alternatif yaklaşım önerileri geliştirildi.

Mavi Türk Kuşağı Projesi            

Çalıştayda öncelikle teorisyenliği Haldun BARIŞ tarafından yapılan Mavi Türk Kuşağı Projesi (MTKP) anlatıldı. Mavi Türk Kuşağı Projesinin; Türkiye’nin yakın çevresindeki Türk ve Türkiye dostu toplulukların sadece güvenlik bağlamında değil,  toplumsal, kültürel, iktisadi yönleriyle de ele alınıp, Türkiye ve Mavi Türk Kuşağındaki akraba toplulukların işbirliğinin geliştirilmesi ve daha da ilerletilmesi amacına doktrinsel bir bakış getireceği ifade edildi. MTKP’nin hedefinin, ülkemizin çevresindeki Türk ve Türk dostu toplulukların işlevsel bir ağ (siyasiler, diplomatlar, bürokratlar ve de özellikle sivil toplum temsilcileri, işadamları) ile iletişim ve işbirliği içerisinde olarak bu toplulukların bulundukları ülkelerde iktisadi, kültürel ve siyasi olarak yükselmelerinin sağlanmaları olduğu söylendi. Mavi Türk Kuşağı Projesinin bir hedefinin de devletler nezdinde görünmeyen ama hızlıca çözülebilecek meselelere yönelik olarak sivil toplum kuruluşlarının inisiyatif almasına yönelik olarak çalışmak olduğu da belirtildi. Öte yandan Mavi Türk Kuşağı Projesinin Türk milliyetçiliğine hem teorik olarak hem de pratik olarak farklı bir bakış açısı getirmesinin de hedeflendiği öne çıkarıldı. Barış’ın ifadeleriyle Mavi Türk Kuşağı Projesi şöyledir:

Mavi Türk Kuşağı Projesi; Türkiye’nin bölgesel güç konumunu güçlendirip, bölgesel sistemde ve bölgesel dengede merkez rolünü üstlenmesi adına; coğrafi uzamındaki doğal müttefik aktörlerini yaratıp, öne çıkarıp ve etkinleştirip, bu aktörlerle beraber barışın tesisinde, önleyici diplomaside, bölgesel düzenin ve istikrarın tesisinde rol alması üzerine kurulu bir projedir.

(Mavi Türk Kuşağı Projesi: http://sahipkiran.org/2019/08/10/mavi-turk-kusagi-projesi-1/)

Mavi Türk Kuşağı Projesi çerçevesinde “Türkmen Çocukları Eğitim Atölyesi” projesinin başlatıldığı ve İran Türkleri çalıştayının projenin ikinci faaliyeti olduğu belirtildi.  Ayrıca Mavi Türk Kuşağı Projesi çerçevesinde Türk milliyetçiliğinin teorik ekseninde de çalışmalar yapılacağı ve liberal milliyetçilik üzerine çalışılacağı da belirtildi.

Sonrasında ise çalıştayda İran ve İran Türkleri ile ilgili bilgi verilip tartışmalar yapıldı:

‘Türkiye Yüzyılı’ ‘Türkiye Yüzyılı’

1979 Devrimi Sonrasında İran

İran’da Şah döneminde, ekonomik sıkıntılardan dolayı ve Şah yönetiminin baskılarından ötürü halk protestolara başlamış ve yoğun protestoların ardından Şah devrilmiştir. Sonrasında protesto ve isyanlara katılan siyasal İslamcı grupların hakimiyeti ele geçirmesiyle İran İslam Cumhuriyeti kurulmuş ve yapılan devrim İslam Devrimi olarak anılmaya başlanmıştır. Başlarda eşitlikçi, kucaklayıcı mesajlar vermeye çalışan İran İslam Cumhuriyeti çok kısa bir zamanda giderek otoriterleşmiştir.  Humeyni’nin yorumuyla geliştirilen Velayet-i Fakih adlı kurum ile İran İslam Cumhuriyeti tedricen daha da otoriter bir hal almıştır. Devrim sırasında önemli rol oynayan ve önde gelen mollalardan Ayetullah Şeriatmedari ve gidişata itiraz eden pek çok din adamı da baskı görmüş, hapsedilmiştir. Humeyni yeni anayasa ile oldukça geniş ve güçlü yetkileri kendisinde toplamış ve bu şekilde bir yönetim tarzı kurgulamıştır.  İslam devrimi günümüzde reformistler ve muhafazakarlar olarak iki grupta seyretmekte ve yönetim kademesinde ciddi ayrılıklar ve mücadeleler yaşanmaktadır.

Günümüzde İran; küresel sistemin dışında, gittikçe daha da fakirleşen, otoriter ve gittikçe daha da otoriterleşen, yolsuzlukların arttığı bir ülke haline gelmiştir. Sık sık protestoların yaşandığı İran’da büyük bir değişimin yaşanması beklenmektedir.

Çalıştayda bu bilgilerin ardından ise İran Türkleri’nin konumu ve Türkiye’de İran’a ve İran Türkleri’ne bakış değerlendirildi:

İran Türkleri Hakkında Genel Değerlendirmeler

İran çok etnikli bir ülkedir. Ülkede dini olarak Şiilik etkili olsa da yüzde 20 oranında Sunni mezhebinden Müslüman vardır. Türklerin, Farsların, Kürtlerin, Beluçların, Arapların ve diğer pek çok etniğin yaşadığı 80 milyon nüfuslu İran’da 30 milyon civarında Türk yaşamaktadır. Bu sayı aslında İran’da Türklerin ne kadar etkili olabileceğini göstermeye bile tek başına önemli bir delil sayılabilir. Ancak bu noktada İran Türklüğü ile ilgili yıllardır süregelen baskı ortamını düşündüğümüzde milli kimlik bilinciyle ilgili çeşitli sıkıntılar yaşanmakta olduğunu da belirtmemiz gerekir. Ama Türkçenin İran’daki durumu ise orada Türklüğün etkisini yitirmeyeceğini göstermektedir. Kaldı ki git gide artan bir Türk milliyetçiliğinin varlığını da görmek gerekir.

İran’da bugün yaşanan temel sorunlardan aslında en önemlisi Fars şovenizmidir. Farslar bugün adeta kendilerinden olmayan herkesten nefret edercesine politikalar uygulamaktadır. Sadece Türklere yönelik değil, diğer tüm etnisitelere karşı durum böyledir. Ancak Moskova-Tahran-Pekin üçlüsü için Türk milliyetçiliğinin ciddi bir tehdit olduğunu da unutmamak gerekir. İran’da da bu bağlamda Türk kimliğinin gelişmemesi için özel bir çaba olduğunu söylemek yanlış olmaz.  Öyle ki İran’da etnisitelerin anayasal pek çok hakkının uygulanmasına bile şu anki rejim izin vermemektedir.

Öte yandan İran’da çok ciddi diğer sorunlar, mesela rüşvet, yolsuzluk, milyarlarca doları bulan mali suçlar ve halkın git gide ağırlaşan mali durumu; artan fakirleşme, geçim sıkıntıları ise bugünkü İran’ın diğer yüzüdür. Dolayısıyla şunu rahatlıkla ifade edebiliriz ki İran Rejiminin bu şekilde İran’ı yönetmeye devam etmesi mümkün değildir. İran bir değişime, belki de yeni bir devrime gebedir. İran için kendi dinamikleri göz önüne alındığına en doğru çözümün demokratik, din eksenli olmayan ve federal bir yapı olacağı açıktır.

İran Türkleri ile ilgili ayrıntılı bilgi için:

1) “İran’da Resmi Bir Araştırmaya Göre İran Türkleri’nin Nüfus Dağılımı”: http://tebaren.org/?p=732

2) “İRAN TÜRKLERİNİN STRATEJİK ÖNEMİ”: http://sahipkiran.org/2017/08/26/iran-turklerinin-onemi/

3) “İRAN’IN GELECEĞİNDE TÜRK FAKTÖRÜ”: http://tebaren.org/?p=2227

4) ”İRAN’IN KİLİT NOKTASI: İRAN TÜRKLERİ” (RÖPORTAJ):

5) “İran Türklerinde Kimlik Meselesi”: http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423873429.pdf

İran Türkleri ve Türkiye

Safevi döneminde Şiiliğin resmi bir politikaya dönüşmesi ile Anadolu ile İran Türkleri arasında ayrışmalar başlamıştır. Nadir Şah’ın mezhep ihtilafını kaldırmaya yönelik gayretleri olsa da bu gayretler başarılı olamadı. Buna rağmen İran Türkleri ve Osmanlı ile ilgili bilmemiz gereken iki önemli nokta vardır: Osmanlı Güney Azerbaycan’ı birkaç kez soykırımdan kurtarmıştır. Kurtuluş savaşında da Güney Azerbaycan’dan önemli destekler gelmiştir. Aslında bugün de İran Türkleri benzer şekilde Türkiye’ye yönelik ciddi bir sevgi beslemektedirler. Mesela 15 Temmuz’da Türkiye’ye oradan hemen destek mesajları gelmiştir. Traktör takımının hemen her maçında Türkiye’ye tezahüratlar ve selamlar gönderilmektedir. Barış Pınarı Harekâtında da İran basını Türkiye aleyhine yayınlar yaparken orada bulunan Türkler bu duruma tepki göstermiş ve sosyal medyada ciddi bir mücadele vermiştir. Bu noktada şöyle bir çıkarımda bulunabiliriz; tarihi hangi yönden okumak isterseniz o şekilde görürsünüz. Ayrışmalara ve kötü dönemlere de odaklanabiliriz, Selçuklu döneminden ve daha evvelden başlayıp günümüze dek süregelen dostluk örneklerine de odaklanabiliriz. Hem İran’ın hem Türkiye’nin hem de İran Türklerinin çıkarı ise dostluk örneklerine odaklanmaktan geçer.

İran Türkleri aslında Türk devletinin perspektifinden kaçmış değildir. İran Türkleri ile ilgili olarak yakın dönemde Türk Devlet Başkanı sıfatıyla Ahmet Necdet Sezer’in, Abdullah Gül’ün, Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı coşkulu Tebriz ziyaretleri akla gelmektedir. Yakın zamanda da TBMM’de MHP Milletvekili Olcay Kılavuz Traktör takımını ve İran Türklerini anmıştır. Zaman zaman Türk dış politikasında da İran Türkleri gündeme gelebilmektedir. Ancak işlevsel adımlar, gerçek manada destekler, potansiyel yatırımlar için değerli işlerin yapıldığını söylemek de güçtür.

Öte yandan İran Türklüğü ile ilgili Türkiye’deki halkın ve sivil toplum kuruluşlarının algısı ise genellikle hatalı, eksik veya dini bağlamdadır. Türkiye’de İran çalışmalarının oldukça eksik olduğunu veya taraflı yapıldığını belirtmek gerekir. Emperyalist hedefleri olan başka ülkelerin İran’da dikkatini çeken İran Türkleri, Türkiye’de değerlendirilmemektedir. Bu sebeple Türkiye’de İran Türkleri ile ilgili çalışma yapan İran Türkleri durmamakta, Türkiye’de kadro tutulamamaktadır.  Türkiye’nin İran’da Mavi Türk Kuşağında da ifade edildiği gibi doğal müttefik aktörü İran Türkleridir.

İran’da Türklük bilincine sahip İran Türklerinin aktifleşmesi, mecliste temsil edilmesi, bürokraside var olmasının Türkiye ve bölge için için faydalı sonuçları olacaktır:

-Türkiye’nin Türk dünyasına kapısı açılır.

-Türk dünyasının Türkiye’ye kapısı açılır.

-Türkiye’nin çözümünde yalnız kaldığı sorunları (Ermeni meselesi gibi) çözülür.

-Türkiye’nin doğu sınırı güvenli hale gelir.

-Karabağ sorunu dengelerin değişmesi ile çözüme bağlanır.

Bu sebeplerle Türkiye mutlaka İran’da Türklere destek vermelidir.

BOP ve İran Türkleri

ABD’nin Ortadoğu’ya demokrasi götürme ve küresel güvenliği sağlama girişimleri olarak lanse ettiği ancak böl-yönet esasına dayanan Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde bir İran senaryosu da her zaman tartışılagelmiştir. BOP ile ülkelerinin demokratikleşeceğine inanan kimi İranlı aktivistler de ABD’de faaliyet göstermektedir. Ancak ABD ve müttefiği bazı büyük ülkeler, Türklerin İran’da etkinleşmesi noktasında isteksizlerdir. ABD Türklerin haklarını savunan hiçbir TV kanalını, STK’yı veya grubu desteklememiştir. Beluçlara silah desteği veren, Kürtleri destekleyen ABD, İran Türklerine çok isteksizce yaklaşmaktadır. Mesela diğer etniklerin ABD’den yayın yapan 30’a yakın TV kanalı bulanmaktadır. GünAz TV ise ABD’de yayın yapsa da kesinlikle BOP çerçevesinde sayılamaz. ABD İran’da Türklerin etkinleşmesinin yukarıda saydığımız sonuçlarını hesap edebilmektedir.

Sonuç ve Öneriler

  • İran demokratik, din eksenli olmayan, modern bir yönetime geçmelidir.
  • İran’da gerçek federatif bir yönetim anlayış oluşturulmalıdır.
  • Türk dış politikasında İran Türkleri, Batı’nın konumuna göre değerlendirilmemelidir. İran Türkleri Türkiye için İran’da vazgeçilmez müttefik aktörlerden birisi olmalıdır.
  • Türkiye, İran ile ve İran Türkleri ile ilişkilerinde mezhep eksenli yaklaşmamalıdır. Demokratik, seküler, modern bir İran’dan yana olmalıdır.
  • Türkiye İran Türklerinin eğitimi noktasında çaba harcamalıdır. Özellikle sosyal bilimlerde İran Türk’ü ve Türk kimlik bilincine sahip olan gençlere eğitim desteği verilmelidir.
  • Türkiye İran’ın demokratikleşme sürecinde liderlik potansiyeli olan, siyasetçi, akademisyen, gazeteci ve aydınlara ve sivil toplum kuruluşlarına gereken desteği vermeli; çeşitli eğitim süreçleriyle bu kişileri desteklemelidir.
  • TİKA’da İran Türklerine yer açılmalı, İran Türklerinin yaşadığı bölgelerle ilgili projeler geliştirmelidir.
  • TÜRKSOY’da İran Türklerine temsilcilik verilmelidir. Bu tüm Türk dünyasının İran Türklerini tanıması ve desteklemesi için oldukça ciddi ve ivmeli bir adım olacaktır. TÜRKSOY’un yapısı da bu öneriye uygundur.
  • TV kanallarında veya siyasetçilerin konuşma metinlerinde İran Türklerine yer verilmeli, ufak da olsa değinilmeli, hiç değilse gönderilen selamlar alınmalıdır.
  • Türkiye Güney Azerbaycan teşkilatlarını ve İran’da Türklerin çıkarlarını savunan kuruluşları finanse etmeli ve işbirliğini geliştirmelidir.
  • İran Türkleriyle ilgili asıl çalışmayı ise özverili ve ciddi bir şekilde bu konuya eğilen sivil toplum kuruluşları yapmalıdır.
  • Tebriz-Bakü-Ankara üçlüsü ile ilgili bölgesel bir güç tasarımı üzerine çalışmalar yapılmalıdır.
  • Türkiye İran ilişkilerinde tek taraflı tavizlerden vazgeçmelidir. Türkçe’nin ve Türklerin İran’daki hakları sadece kriz anlarında değil her daim savunulmalıdır.
  • Sivil toplum kuruluşları ve konuyla ilgili kişiler bu konuyu sürekli gündemde tutmalıdır. Traktör takımı ve Türk milliyetçisi yapılar desteklenmelidir, gündeme getirilmelidir.

Çalıştaydan Notlar

  • İran Türkleri ve Türkiye Türkleri aynı yönde hareket ediyorlardı fakat Osmanlı-Safevi sonrası mezhep çatışmaları nedeniyle büyük kırılmalar yaşandı.
  • Fars aydınlarının etkin çalışması, bölgede Türklüğün pasifleşmesi ve İran Türklerinin Cumhuriyetin ilanından sonra Türk dış politikasında yeterince yer tutmaması gibi nedenlerle İran Türkleri üzerine yeterince çalışma yapılamadı. İran Türklerinin Türkiye Türklerine verdiği destek, en son Barış Pınarı Harekâtında görüldü. Farslı İranlılar, Türkiye Cumhuriyetini saldırganlıkla suçladı. Tarih boyunca, Türkiye Cumhuriyetinin yanında olan, hatta onlarla birlikte bazı bedeller ödeyenlerin başında İran Türkleri gelir.
  • İran’ı konuşurken biz Fars, Bahtiyari, Kaşgari, Horasan Türkleri, Azerbaycan Türkleri, Halaçlar gibi 20-30 tane etnik sayabiliriz. İran’ın anayasa resmi mezhebi Şiilik olsa da, %20 Sünni nüfusu vardır. İran’ın kelime anlamını bile bilmiyoruz kesin olarak. Tarihi kaynaklar bir şeyler dese de, herkesin kesin olarak bildiği bir bilgi yok. İranlıların modern kimlik inşası, ırkçılık üzerinedir. Sırf Türklerden değil, Farslar kendinden olmayanlardan nefret ediyor, faydacı bir devletçilik anlayışı var. (Oryantalist bir kimlik inşası var.) 1979 İslam devrimi gerçekleşti fakat günümüzde okuryazarlık oranlarının yükselmesi, teknolojinin gelişmesi ile insanlardan hem Türklük, hem İranlılık, hem Müslümanlık anlayışı yerleşti insanlarda. Devrimci bir siyasi İslamcılık ordusu ve Ruhban ordusu var. Belli çıkarları olan yapay bir sınıf oluştu ve bunu İran’ın %10’u kabul etmektedir. Bir tarafta yolsuzluk yapan var, diğer tarafta 5 dolar ile gününü geçirmeye çalışan var. Etnik ve mezhep gibi faktörler, kriz dönemlerinde (güvenliğin sağlanamadığı dönemde) sosyal tabanda ortaya çıkıyor, kriz olmadığında bu faktörlerin sosyal tabanda yeri olmuyor. İran’a baktığımızda, İran’ın Güneybatısında Araplar var, Pakistan ve Uluslararası Cihatçı Şebeke ile yakın konumdalar. İran kesinlikle istikrarsızlaşacak, İran’ın etkileri yayılacak. Fars etniği, Türklere başvurmak zorunda kalacak. İran’ın mevcut yapısı böyle devam etmez. Türkiye yumuşak güç ve ekonomik güç açısından İran Türklerine destek olabilir.
  • İran Türkleri, Çin’in zulmüne uğrayan Doğu Türkistanlılar, Suriye Türkleri, Irak Türkleri gibi benzer durumda olan örnekler var. Benim önerim; bu ülkelerdeki Türklerin, iktidarda söz sahibi olması için çalışmalar yürütülmeli, demokrasiye uygun olan budur. Türkiye’de bunu yapabilecek bir güç var. İran rejimine rahatsızlık vermeden, İran Türklerinin politikada yer almasına önem verilmelidir. TİKA vb. kurum ve kuruluşlarda, İran Türklerine yer verilmesi gerekir.
  • Bugünkü İran rejimini, eski SSCB rejimine benzetiyorum. Bugün İran Türkleri ABD tarafından, politikada bir güç olarak görülüyor ve bu durumun sonucunda İran rejiminin İran Türkleri üzerindeki baskısı artıyor. Bunun sonucunda, İran Türkleri daha fazla örgütleniyor. Yakın gelecekte, İran’ın bölünmesi gibi bir olasılık var.
  • İran’da Türklük bilinci artıyor, artık insanlar: “Ben Türk’üm, Azeri değilim”, diyor. Türk filmlerinin de bunda büyük katkısı var. İranlılara göre, Türklük artık bir rol model, marka haline geldi. Bu durum, İran Türklerinin de bilinçlenmesine, örgütlenmesine katkı sağladı.
  • İran’dan gelen delegasyonlara bakıldığında, buraya gelen mutlaka Türkler oluyor, ama öncelikleri Türklük değil. Çağdaşlık, İslamcılık, vs. çok var önceliği olan ama Türklük önceliği olan Türkiye’de de yeterince yok. Fars kültürüne entegre olmuş durumda çok Türk var orada.Makedonya’da kurucu unsur bugün bile Türkler, anayasada var, Türkçe resmi bir dil, ama İran’da bu yok. Şunu ısrarla söylemek isterim ki: “Bizim Altay Türklerine ulaşmamız için geçmemiz gereken yer İran, ama öteden beri bizim İran ile iyi olmamız gerekirken, birileri aramızı bozuyor. Bizim Orta Asya’ya açılan kapımız İran’dır. Kaldı ki İran’daki Türk nüfusu oldukça fazladır. Mezhep eksenli değil, Türklük birliği açısından politikalar yürütmek gerekir. Bizim ilk Türk yurdumuz, Orta Asya’mız, İran ile bütünleşiktir.
  • Osmanlı’nın “dostlarına yakın, düşmanlarına daha yakın ol” politikası (Fatih’ten itibaren) sonucunda, bizim soydaşlarımız Anadolu’dan İran’a göç etmesine veya dağda kalmasına neden olmuştur. Mezhepsel kimliğe yönelik bazı politikaları oldu Osmanlı’nın, oysa Osmanlı bunu devlet politikası olarak kullandı yoksa Safevilere bir mezhepsel karşıtlığı yoktur. Yeri geldiğinde, din kardeşimiz vurgusu yaptı. Osmanlı aslında vergi verildiği müddetçe, senin mezhep ve inancına bakmaz, imparatorluk zihniyetidir bu, ancak politik bazı faydalar için yanlış kullanılmıştır.
  • İran araştırmaları en düşük noktadadır bugün. Firdevsi’nin Şehname algısı bugün devam ediyor. Türkiye’de Pers Medeniyeti Miti var. İran’da bir Türk düşmanlığının olması, Türkiye’de bilinmez ve bu düşmanlık, 1925’ten beri İran’ın devlet politikası halinde. Neden Türkiye’de İran algısı bu kadar yetersiz? 1911’in sonu, 1912 diyelim, Mehmet Emin Resulzade’nin yazısı var. Halkın algısına göre, İran’da Türk yok gibi, oysa çokça var. Tahran’da Türk düşmanlığı üçgeni var. (Pekin-Moskova-Tahran: Türk düşmanlığı üçgeni) Zamanın SSCB modeline gerçekten benziyor bugünün İran rejimi. Türkiye’nin büyüme potansiyeli, Türk dünyası yolunda ilerlemesidir. Türkiye bu mesele ile (İran’daki Türkler) ilgilenmek zorundadır. Türkiye’de bir korku var; İran bölünürse, Türkiye’nin de bölüneceğini düşünüyorlar. Bu yanlış bir algı, asılsız bir tez. Türkiye’nin etnik yapısı ile İran’ın alakası yok. İran’ın merkezinde bir Fars hâkimiyeti var, yanlarında başka etnik kökenler (Türkler vb.) var. Türkiye’de bu kadar etnik çeşitlilik yok.
  • Farsların sloganı: “Türklere ölüm”. Karabağ Sorunu kadar önemlidir Güney Azerbaycanlıların (İran Türklerinin) yaşadığı sorunlar. Karabağ Sorununun üzerinden 28 yıl geçti, hiçbir sorun da çözülmedi. Türkiye bu mesele ile ilgilenmek zorundadır.

Editör: TE Bilisim