Dünyaya ait her türlü zenginliği vardı. 18 Yaşında Müslüman oldu. Baskılar ve zulüm nedeniyle iki defa Habeşistan’a hicret etti. Allah Resulü onu Medine’ye öğretmen tayin etti. İslam’ın ilk ve en genç öğretmeniydi. Çok yakışıklı ve Allah Resulüne(sav)çok benzerdi. Uhut Savaşında 40 yaşında şehit oldu. Onu saracak kefen bulunamadı. Açıkta kalan ayakları Efendimizin emriyle izhir otlarıyla örtüldü. 

Dava adamı; Allah’a ve Resulüne olan inanç ve imanı sınırsız, iradesi sarsılmaz, kararı değiştirilmez, azim, cesaret ve sabrı asla tükenmez;  dünyanın neresinde olursa olsun, tek başına da kalsa, davasının, ideallerinin müdafaasını yapan, koruyan, yiğit, cesur ve korkusuz müstesna insanlara denir.  Dava adamı önce kendini insan ve toplumu hayra, hakka doğru değiştiren üstün vasıflı insandır. İşte o dava adamlarından biri de Peygamber Efendimizin özel olarak tespit edip yetiştirdiği, eğittiği, denediği ve seçtiği Musab Bin Umeyr’dir.

Özgürlüğe adanmış bir hayat, Çeçen lider Şamil Basayev: “Bir dava, uğrunda ölünecek kadar değerli değil ise, uğrunda yaşanacak kadar da değerli değildir!” diyor.

Mus'ab bin Umeyr 585’te Mekke’de doğdu. O, Mekke’nin en yakışıklı delikanlısıydı. Annesi onun için Yemen’den, Şam’dan en pahalı kumaşları getirtir ve en güzel kıyafetleri ona giydirirdi. O, parayla elde dilebilecek her şeye sahipti. Fakat, huzuru yoktu, mutlu değildi…
 
Muhammed Aleyhisselâm’ın huzuruna çıktı. Onun sözleri, okuduğu ayetler ve gülümseyen siması yüreğini huzurla doldurdu. Paranın, servetin veremediği şey, mutluluk işte buydu. O gece Musab’ın en güzel gecesi oldu. Müslüman olduğunda 18 yaşındaydı… 

Namaz kıldığını gördüler… Musab’ı annesine şikayet ettiler!...Annesi çok acımasız, aynı zamanda korkunç bir müşrikti!...Öfkesinden deliye döndü. Musab’ı eve hapsederek kapısını sıkı sıkıya kilitledi. Musab için zorlu bir hayat başlamıştı. 

Allah ve Resulü uğruna ailesi tarafından nice zulme maruz kalan Musab, bir fırsatını bularak hapisten kaçtı. Habeşistan’a hicret etti!...Mekke’ye geri döndü!... Zulüm, işkence ve baskı dayanılmaz bir hâl alınca yeniden Habeşistan’a 2. Defa hicret etmek zorunda kaldı. 

Mekke’ye döndüğünde üzerinde yamalı, kaba elbiseler vardı. Ayağında Hadramevt’ten getirilen ayakkabılar yoktu artık. O imanı, samimiyeti ve güzel ahlakı ile görenleri kendisine hayran bırakıyordu. Yüzünde İslâm’ın nuru, yüreğinde Allah’ın mümin kullarına bahşettiği huzur ve mutluluk vardı.

Musab, annesinin yanına gitti ona; “Anneciğim, ben seni seven bir nasihatçiyim.” dedi ve onu İslâm’a çağırdı. Fakat Hunâs binti Mâlik’in yüreği kaskatı olmuştu. “Karanlıkları delen yıldızlara and olsun ki, senin dinine girip halkın üzerime gülmesine, aklımı zayıf görüp beni ayıplamalarına razı olamam.” diyerek oğlunun isteğini reddetti.
İSLAMIN GİRMEDİĞİ EV KALMADI!...
I.Akabe Biatı: (Peygamberliğin 12. Yılı 621) Hac mevsimi gelince, Medineli 12 Müslüman, kendilerine İslam’ı öğretecek bir muallim verilmesini istemiş, Allah Rasûlü de Musab b. Umeyr’i göndermişti. O hitabeti güçlü, güler yüzlü, samimi bir kimseydi. Ayrıca o güne kadar nazil olan ayet-i kerimeleri ezbere biliyordu. 

Mus’ab’ın geldiği günlerde Medine karmakarışık bir hâldeydi. Evs ve Hazrec kabilesi üç Yahudi kabilesi ile birlikte yaşıyorlardı. Evs ve Hazrec arasında yüzyıla dayanan bir kan davası vardı. 

Musab Medine’de Esad b. Zürâre’nin evine yerleşti. Onunla birlikte, bir yıl içerisinde Medine’de çalmadık kapı, geçmedik yol, uğramadık hane bırakmayan Mus’ab, bu çabalarının sonucunda Medine’nin büyük çoğunluğunun Müslüman olmasına vesile olmuştu. Medineliler İslam’ın ilk öğretmeni olan Mus’ab’ın sözleri, ahlakı ve yaşantısından çok etkilenmişlerdi. Öğretmeni böyle olan bir dinin, peygamberi kim bilir nasıl biriydi? 

II. Akabe Biatı: (Peygamberliğin 13. Yılı 622) Bu yıl hac mevsiminde Medine’deki Müslümanlardan 75 kişilik bir grup Mekke’ye geldi. Bunların ikisi kadındı. Akabe’de Peygamberimizle görüştükten sonra 2. Akabe Biatı gerçekleşti. Buna göre, Medineliler; kadınlarını, kızlarını nasıl koruyorlarsa Peygamberimizi de öyle koruyacaklarına söz verdiler. Hepsi ellerini peygamberimize uzatarak biat ettiler.

Mus'ab b. Umeyr, Hz. Peygamber'e İslam'ın Medine'deki hızlı yayılışının müjdesini verirken şöyle demişti: "İslâm'ın girmediği ve konuşulmadığı ev kalmadı. "Akabe biatları İslâm’ın yayılmasında önemli bir dönüm noktası oldu.

“NEREDE KOLAYLIK VARSA, ORADA GÜZELLİK VARDIR.”
Mus’ab b. Umeyr bir gün vaaz ederken ansızın Medine’nin ileri gelenlerinden Usayd b. Hudayr çıkageldi. Öfke ile, kavmi arasında fitne çıkaran ilahlarını terke çağıran ve daha önce hiç duymadıkları, alışmadıkları bir tek İlah'tan söz eden kişiye doğru yürüdü.

Mus'ab'la oturup sohbet eden Müslümanlar Usayd'ın ansızın gelişini görmemişlerdi, fark ettiklerinde dağıldılar, sadece Mus'ab dimdik ayakta kalmış ve onu yumuşaklıkla İslâm'a çağırıyordu. Usayd geldi, önünde durdu ve şöyle dedi: "Sizi bölgemize getiren nedir? Zayıf akıllı kimseler mi? Eğer hayatta kalmak istiyorsan derhal buradan ayrıl.

Mus'ab ise bütün vakar ve yumuşaklığım koruyarak: "Oturup dinle­mez misin? Eğer davamızı beğenirsen kabul edersin. Eğer beğenmezsen, istediğin şeyi sana zorla kabul ettirmeğe çalışmayız."

Usayd, akıllı ve zeki bir kimseydi. Mus'ab onu sadece dinlemeye çağırıyordu. Eğer kabul ederse ne âlâ değilse Mus'ab onun bölgesini terk edecek, başka bir kimse, bölge ve kabileye zarar ziyan vermeksizin gidecekti. Usayd, tamam diyerek kılıcını yere koydu ve oturdu. Daha Mus'ab Kur'an'dan az bir ayet okuyup tefsir etmişti. Mus'ab daha sözünü bitirmeden Usayd "Ne doğru ve ne güzel bir söz! Bu dine girmek isteyen ne yapmalıdır?" dedi. 

Allah'tan başka İlah olmadığına, Muhammed'in(sav) Allah'ın Resulü olduğuna şahadet ederim." diye inancını ilân etti. Haber, hızla Medine'ye yayıldı. Sa'd b. Muaz ve Sa'd b. Ubade de Mus'ab'a geldiler onun anlattıklarını dinleyerek Müslüman oldular. Bu kişilerin İslam’a girmeleri Medine halkının Müslüman olmalarını hızlandırdı.

Mus’ab Medine’yi tatlı dili, samimiyeti ve bütün kalbiyle okuduğu Kur’ân-ı Kerim’le fethediyordu. Bu şehir kılıçların değil, Kur’an’ın, samimiyetin, iyi niyet ve güler yüzlü olmanın fethettiği şehirdi. 

İslam hareketini asıl yönlendiren Hz. Peygamber’e yardımcı olan, idealist gençlerdi. İlk Müslümanlardan birkaç kişi 50 yaş civarında, birkaç kişi 35 yaşın üzerinde, geri kalan çoğunluk ise 30 yaşın altında bulunuyordu. Medine’de de İslam davasını gençler omuzladılar.

ÖĞRETMEN YETİŞTİREN EN BÜYÜK ÖĞRETMEN!... 
Allah Resulü diyor ki; “Ben ancak muallim olarak gönderildim…” (İbn Mace

Musab Bin Umeyr’i ve pek çok genci bizzat Hz. Peygamber özel olarak seçmiş, eğitmiş, yetiştirmiş, denemiş ve görev vermiştir. Hz. Peygamber’in yetiştirdiği ilk öğretmen ve aynı zamanda Bedir ve Uhud gibi çok önemli iki savaşta sancaktar olarak görevlendirme şerefine nail olmuş, sayısız meziyetlere sahip, istisnaî bir sahabedir. 

Mus‘ab ve benzeri şahsiyetlerdeki mevcut potansiyelleri keşfetme konusunda uzman olan Hz. Peygamber, esasen kendisine gelen insanları anlama, tanıma konusunda emsalsiz bir örneklik sergilemiştir. Şöyle ki O, insanları “kendisine geldiklerinde değil, bizzat kendisi insanlara giderek” tanımış, keşfetmiştir. 

Hz. Peygamber Mus‘ab b. Umeyr’i geleceğin tebliğ ustası ve sancaktarı olarak tespit etmeden önce onun kişiliğini, liyakatini, temsil yeteneğini, zekâ kapasitesini, sorumluluk anlayışını, güven duygusunu, sadakatini, sabır ve kanaatkârlığını, cesaret ve fedakârlığını keşfetmiştir.

Hz. Peygamber eğitimde niceliğe değil, niteliğe ehemmiyet vermiştir. Nitekim oluşturulan az sayıdaki çekirdek kadro gerek Hz. Peygamber döneminde, gerekse ileriki dönemlerde İslâm medeniyetinin oluşumunda söz sahibi olmuştur. Mus‘ab da bu kadronun en önemli elemanlarından biridir.

Görev verilecek, kendisinden istifade edilecek kişinin seçiminde, Hz. Peygamber muhatabı çok iyi tanınmış, en ince ayrıntılarına kadar onun özelliklerini keşfetmiştir. Nitekim Hz. Peygamber, defalarca Mus‘ab’ı çok iyi tanıdığını ifade etmiştir.

Musab’ın Medine’ye öğretmen olarak atanması tesadüfî bir tercih değil, onun yetkinliğiyle ilgili bir husustur. Oluşturulan kadro elemanları “davaya yük olacak” kişiler değil, “davanın yükünü alacak” kişilerden oluşturulmuştur. Müslüman olduktan sonra çektiği meşakkatler karşısında en ufak bir bıkkınlık emaresi göstermeyen, hâlinden şikâyetçi olmayan Musab, her türlü fedakârlığı yapmıştır.

Hz. Peygamber, eğittiği, yetiştirdiği kişileri yönlendirmiş, onları temel hedefe odaklamıştır. Mus‘ab, Medine’ye geldiği zaman hummalı bir çalışmaya girmiş, kendisini hedefine kilitlemiştir. Sorumluluk verilen kişiye, yetki de verilmiş; orijinal fikirlerin oluşumuna zemin hazırlanmıştır. Medine’deki faaliyetlerinde karşılaştığı bazı konularda Musab, şahsî kanaatiyle hareket etmiştir. Ancak bu Kur’an ve Sünnet’in özüne uygun olmuştur.

Görevlendirdiği eğitimci murakabeye tâbi tutulmuş, kendisinden çalışmalarıyla ilgili rapor da istenmiştir. Musab, Medineli Müslümanlarla Akabe mevkiinde Hz. Peygamber’le buluştuğu zaman, O’na faaliyetleriyle ilgili rapor vermiştir.

BEDİR(624) VE UHUD(625) SAVAŞLARI 
Bedir savaşında(M.S. 624) İslam Sancağı Musab Bin Umeyr’in elindeydi. "Resulullah'ın bayraktarı" olarak ün yapmıştı. Müslümanlar büyük bir zafer kazandı.  

Uhut Savaşında Müşrik ordusu 3000 bin, Müslümanlar ise 1000 kişi idiler. Yolda, münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. Selûl 300 kadar adamıyla ordudan ayrılıp şehre geri döndü.700 arkadaşı ile Uhud dağı eteklerine gelen Resulullah, Müslümanların en büyük sancağını Mus‘ab b. Umeyr’e teslim etti. 

Arka tarafı emniyete almak için Ayneyn tepesine Abdullah b. Cübeyr komutasında elli okçu yerleştirdi ve onlara, savaşın seyrine bakmaksızın, kendisinden bir emir gelmedikçe yerlerinden ayrılmamalarını emretti.

İki ordu (23 Mart 625 ) günü Uhut Dağı eteklerinde karşı karşıya geldi. Müslümanlar başlangıçta Kureyşlileri püskürtüp geri çekilmeye mecbur bıraktılar. Düşmanın bozulup kaçmaya başladığını gören okçular, yerlerinden ayrılarak ganimet peşine düştüler. Kureyş komutanı Hâlid b. Velîd, Müslüman okçuların yerlerinden ayrıldığını görünce, savaşın kaderini değiştirecek bir hamle ile yerinde kalan birkaç okçuyu şehit ederek İslam ordusuna arkadan saldırdı. Bu hamlenin ardından savaşın seyri bir anda değişti. Rasulullah, miğferinin halkaları iki şakağına battığı için yüzünden yaralandı, alt dudağı kanadı ve dişi kırıldı. Ayrıca Resulullah’ın öldürüldüğüne dair yayılan yalan haberin etkisiyle çatışmalar yavaşladı. 

Müşrikler karışıklık ve korkunun Müslüman saflarını parçaladığını görünce, yakalamak için Resulullah’ın etrafında toplanırlar. Musab b. Umeyr bu korkunç tehlikeyi sezer. Sancağı yukarı kaldırarak, arslan kükremesi gibi bir tekbir getirir. Hücum edip müşriklerin üzerlerine atılır. Bütün gayesi, Kureyşlilerin dikkatini üzerine çekmek, onları Resulullah’tan uzaklaştırmaktı. Musab Peygamber Efendimize çok benzerdi. Musab’ın son anlarını olayın bizzat şahidi olan sahabi şöyle anlatıyor:

«Musab İbn-i Umeyr, Uhud günü, sancağı aldı. Müslümanlar saldırıya geçince, Musab bulunduğu yerden ayrılmadı. İbn-i Kumey'e atlı olarak geldi ve Musab'ın sağ eline vurup onu kopardı. Sancağı sol eliyle tutup üzerine eğildi. Düşman bu defa sol eline vurup onu da kopardı. Musab sancağın üzerine kapanıp pazılarıyla onu bağrına bastı. Düşman bu defa mızrakla saldırıp Musab'a mızrağı sapladı ve mızrak kırıldı. Musab yere düştü ve sancak da düştü...»

Uhud savaşında günün sonlarına doğru, Hz. Peygamber Musab'ı elinde sancakla gördü ve "ileriye git ey Mus'ab!" diye emretti. Fakat o kişi geri dönerek "Ben Musab değilim" deyince Hz. Peygamber onun Musab kılığında savaşan Allah'ın meleklerinden biri olduğunu anladı.

Müslümanlar Uhud dağının eteklerine çekilerek Hz. Peygamber’in; müşrikler ise Ebû Süfyân’ın etrafında toplandılar; iki ordu birbirinden ayrıldı ve savaş sona erdi. Daha sonra Müslümanlar Peygamberimizin emri ile Müşrik ordularını takip etmişlerdir. Hz. Peygambere itaat etmemenin sonucu Müslümanlar Uhut Savaşında Hz. Hamza başta olmak üzere 70 şehit vermişlerdir.

Hz. Musab şehit edildiğinde kırk yaşlarında idi. Bir zamanlar zenginlik ve refah içinde yaşayan bu değerli insanı kefenleyecek bir örtü dahi bulunamamıştı. Hz. Peygamber, yanına geldiğinde Musab b. Umeyr eski bir hırkanın içinde saçları dağılmış, vücudu ise kılıç ve mızrak darbeleriyle parçalanmış bir durumda yatıyordu. Hz. Peygamber üzüntülü bir halde şunları söyledi: "Seni Mekke'de gördüğümde, senden daha güzel giyinen, senden daha yakışıklı kimse yoktu.” Görgü tanıkları anlatıyor:

O Uhud günü şehit olmuştu da, kendisini saracak bir kefen dahi bulamamıştık. Yalnız şehidin bir kaftanını bulmuş ve bu aziz şehidi ona sarmaya çalışmıştık. Ancak başını örterken ayakları açılıyor, ayaklarını kapatırken de başı açığa çıkıyordu. Bu durum karşısında Hz. Peygamber bize şehidin başını örtmemizi ve ayaklarının üstüne de ızhîr denilen kokulu ottan koymamızı emretti"

PEYGAMBERİMİZİN GENÇ ARKADAŞLARI VE MUSAB BİN UMEYR’İN HATIRLATTIKLARI
Muasab Bin Umeyr’in hayatı, Hz. Peygamberin onu bulması, bizzat eğitmesi, ona verdiği, değer, kıymet, onu çok yakından tanıması, yeteneklerini tespit etmesi, görev vermesi, sarsılmaz bir iman ile donatması bana Mücadele Birliği günlerimi hatırlattı…

Yıl 1972 18-19 yaşlarındayım. Lisedeyim. Mücadelecilerle tanıştım. Haftalık Yeniden Milli Mücadele dergisini çıkarıyor. O günlerdeki fiyatı yanılmıyorsam 150 kuruş….Otobüslerde öğrenci paso parasının 20-25 kuruş olduğu yıllar. Dergiyi her hafta alıyor didik, didik yazıların altını çize çize okuyoruz. Haftada bir gün veya iki çok disiplinli eğitim toplantılarına katılıyoruz. 1.5, 2 saat sürüyordu. Hiç duymadığım bilmediğim ilmi, milli, ahlaki, tarihi, dini, kültürel ve edebi bilgiler öğreniyoruz. Hayatı, kainatı izah eden ilmi bilgiler öğreniyoruz.
 
70 yıllarda milli adına bir iki kurum vardı…İçi boş bir Milli Eğitim Bakanlığı, Milli Takım bir de Şimdi yüzlerce çeşidi var olan Milli Piyango!...Başka…Başka yok…O kadar!...Adı Milli olan ama milli olma adına teneke gibi tıngır tıngır boş içleri!...Geçek anlamda Türk Milleti Mücadele Birliği, ardından gelen Islahatçı Demokrasi Partisi ve Şimdi de Millet Partisi!...

Bu günkü Millet Partililer 1967’lerden itibaren Milli Devlet, Milli Ekonomi, Milli Ordu, Milli Ahlak, Milli İktisat; Milli Hikaye, Milli Sanat, Milli Roman ve her alanda Türk Milletinin Değerler Sistemine uygun çalışmalar, eserler vs…vs…Bilge Lider Rahmetli Edibali Türkiye ve dünyada eşine benzerine zor rastlanır kadrosunu “Kimsenin yolu Resulün Yolundan üstün olamaz” dediği Allah Resulü Hz. Muhammed’in (sav) yolunda yetiştirmiştir. Allah ondan razı olsun. Yakın gelecekte ülkemizin sorunlarını çözebilecek tek ekip Edibali’nin yetiştirdiği, gözü gibi her tehlikeden koruduğu onun öğrencileri, Millet Partililerdir….Allah Rahmet Eylesin. Mekanı cennet olsun!... 

RAHMETLİ BİLGE LİDER EDİBALİ DİYOR Kİ!?
 “Biz, tarafımızı net bir şekilde ortaya koymalıyız. Biz, birlikten yanayız. Biz, Hak’tan yanayız. Biz, tarafsız değiliz! Biz Türk Milleti’nin tarafındayız. Bu Milletin istikameti de bellidir, lideri de... Bizim liderimiz Ahmet Muhammed Mustafa’dır. Biz, Hak davasına hizmet etmek için o geçici dünya makamlarına talibiz.

"Rehberimiz de bellidir liderimiz de bellidir…Ben ancak Allah’ın bir kulu ve acizane mütevazi bir Ağabeyinizim. Ahmet'i Muhammet Mustafa (S.a.v) efendimiz bize istişare etmeyi doğru yolu emrediyor. Kimsenin yolu Resulün yolundan üstün olamaz, Hür ve Doğru istişare bize yol gösterecektir."

Bu dünyanın Hak için değişeceğine dair inanç, çaba, eylem her an bizimle beraber yaşamalı. İnanmış bir teşkilatçının bulunduğu ortamda davasını anlatmak, teşkilatına yeni insanları dâhil etmek için daima imkân vardır. İnanmış bir teşkilatçı davasını anlatmak için içinde yaşadığı çağın bütün iletişim vasıtalarını da doğru şekilde kullanmak zorundadır. Önemli olan en büyük etmen daha çok vakit ayırmak ve daha çok çaba sarf etmektir. (Aykut Edibali, Bayrak Dergisi, Başyazı, Sayı:1295)

6 Şubat depreminden sonra kadın ve çocuk 6 Şubat depreminden sonra kadın ve çocuk

İnkılap; ölüp de dirilmektir. Köhneyen adamdan, Yeni bir insan dikmektir. Ölümden çıkan dirim, Topraktan fışkıran tohum gibi, Köhneyen adamdan Yepyeni bir insan dikmektir. (İnkılap-Aykut Edibali)

ALLAH’A VERDİKLERİ SÖZÜ TUTANLAR    
“Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.” (Ahzab:23)
14 Haziran 2023
Ali Osman Türkmen
Eğitimci-Araştırmacı
KAYNAKLAR:
1-Mütefekkir, Doç. Dr. Ahmet Güzel, Aksaray Üni. İslami İlm. Dergisi
2-İnsan ve İslam, Mehmet Ergün-Vaiz
3-Dua, Sure, Ayet, Şahane Hayatlar.
4-Siyeri Nebi,
5-Eğitimle Diriliş, Hasan Uyar
6-İnsan ve Hayat Dergisi, Yusuf Danegöz
7-Aykut Edibali, Bayrak Dergisi, Başmakaleler. 
1978 Arı Sineması Konuşması

Editör: Kerim Öztürk