Gündeme Dair birkaç kelam,
Şu günlerde çok yoğun bir 15 Temmuz tartışması yaşıyoruz. Neden istihbarat alınamadığını, Binbaşı  O.K.’nın darbe deyip demediğini sorguluyoruz. 
15 Temmuz gibi kanlı bir darbe girişimini tartışmayacağız, sorgulamayacağız da neyi tartışacağız. 
Bunu FETÖ’cülerin tezlerine destek verir pozisyona düşmeden yapmalıyız. O nedenle ‘kontrollü darbe’ sözünden hep ürkmüşümdür.

15 Temmuz’la ilgili açıklanması gereken ve soru işaretleri bulunan durumlar olabilir, olmalı da
Gördüğüm kadarıyla kripto virüsler ve kaynağı dışarda kökü içerde olan  FETÖ’cüler, İngiliz, Alman ve Amerikan istihbaratıyla aynı dili kullanıyorlar
Bir çok sosyal medyada bu ve benzeri “Kontrollü Darbe” adında subliminal algı oluşturulduğu gibi, CHP ve bir takım muhalif gruplar üzerinden pazarlaması yapılıyor. Atatürk’ün kurduğu CHP’nin mevcut resimleri çok ihtisaslı ve dikkatli okuması lazım..
“Kontrollü Darbe” tezini batılı istihbarat birimleriyle FETÖ ortaklaşa geliştirmiş olabilir mi? 
15 Temmuz’un lekesini silmek ve yeni darbelere meşruiyet kaynağı hazırlamak, iç kargaşa çıkarmak, Suriye üçgeninde TSK’yı zayıf düşürmek  için yapılıyor olamaz mı? .
Bu yeni algı çok tehlikeli ve kripto kokan ‘kontrollü darbe’ tezinde neden ve kim ısrar ediyor iyi düşünmek gerekir.

Elbette yanlışa, hukuksuzluğa, hainliğe karşı  iç mücadelemiz devam edecektir, hükümetin yaptığı kusur ve hatalar, Fetö’nün siyasi ayağı ile hesaplaşmamızdan asla vazgeçmeyeceğiz..

Dikatimi çeken asıl mesele,  FETÖ'nün firari polis yazarı  Önder Aytaç’ın referanslarını  nasıl ve kimler önemsiyor
Kontröllü Darbe diye, İngiliz, Alman, Amerikan ve FETÖ patentli bir tezde ısrar etmenin anlamı var mı?
FETÖ olayı da Türkiye'nin geleneksel din - devlet ilişkilerinden kaynaklanan ve sonunda emperyalizmle kucaklaşan "Milli ve Daimi" bir problemidir. 

AKP yönetimi, meselenin çapını ve niteliğini kavramaktan epeyce uzak kalmış ve içindeki FETÖ'cülerin ve bölücülerin de etkisiyle ilk iki döneminde bu riski almamıştır. 
Tam tersine, aynı yönde ok attığını düşündüğü bu örgütle yan yana yol almıştır. 

Milliyetçi Harekete, 2010 Anayasa Referandumunda ve 2011 Genel Seçimlerinde, 16 Nisan 2011'de FETÖ tarafından darbe yapılmış; MHP Genel Başkanı, Sayın Devlet Bahçeli teslim olmamıştır. 
2010 öncesi ve sonrası Genel Başkanımız her daim Hükümete uyarılarını yaparak, sürekli uyanık kalmıştır. 
Darbe alan Başkanlık divanını hızla yenilemiş; ekibini, devlet imkânlarını kullanan bu gizli örgütle mücadelede risk alabilecek Ülkücülerden kurmuştur.
Çünkü yok edilmeye çalışılan Milli Hâkimiyet, "Milliyetçilik" ilkesinin kamu hukukundaki uygulamasıdır.
İlkeli ve cesur davranan Devlet Bey, Milliyetçi Hareketi, sorumsuz gizli ellerin taarruzlarına karşı, kararlılıkla savunmuştur.

Tarihte "Milli ve Daimi" meselelerin çözümünde hayatlarını riske ederek inisiyatif alanlar, önce "izzet" sonra da "devlet" sahibi olmuşlardır. 

"Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır!.."
F.Yağlı