1944 Türkçülük Davası ile adını ilk kez duydu halkımız.
Genç bir teğmendi. Beraatine müteakip Orduda ki görevine devam etti ve Kurmay Albaylığa kadar rütbe aldı.
İkinci defa halkımız Türkeş’in sesini, 1960 ihtilalini yapan Milli Birlik Komitesi üyesi olarak darbe bildirisini okurken duydu.

1960 dan  bu güne kadar, yani 62 yıldır “Türk Siyasi” hayatında sesini ve izini sürdüren bir lider.
Ve adını da, izini de sürdürmeye devam edeceği kesin olan Türkeş’in, siyasi fikir ve iddaları bütün gerçekliği ve doğruluğu ile Türkiye’nin siyaset  gündemine hakim olmaya devam ediyor.
Türk Milliyetçilerinin Lideri Türkeş, “Türklük” davasını görev olarak Atatürkten sonra üstlenmiş tek lideridir ve bu sebeble Türk Milletinin ikinci BAŞBUĞU olmayı hak etmiştir.

Türkeş 1965 yılından sonra Türk Gençliğinin Milliyetçi lideri, öğretmeni olmuş ve ardınca yürüyen milyonlar asla pişman olmamış ve ona inananların yüzlerini eğdirecek tek bir davranışın ve sözün sahibi olmamıştır.

Ve maalesef henüz hiçbir akademisyen, gazeteci ve sosyal araştırmacı Türkeş’in fikri, siyasi mücadelesini emek vererek ve bilgi odaklı olmak üzere bilimsel olarak araştırmamıştır.

Tezlere, doktoralara konu olacak henüz cevap bekleyen o kadar çok konu ve soru var ki?

Onun yüreği ile ortaya koyduğu mücadelesi, kararları ve hedefleri gerçekçi olarak  incelendiğinde, 1950-1997 arası Türkiye Cumhuriyetinin aktif NATO’lu döneminde “Milliyetçi Türkiye” kavgasını nasıl verdiği ortaya çıkacaktır.
O zaman görülecektir ki ABD ve BATI hiç sevmediği ve güvenmediği TÜRKEŞ’i siyaseten silmek ve karalamak, onu olduğundan farklı göstermek için ne kumpaslar kurmuş ne engeller çıkarmıştır.
Herkes sanmaktadır ki Türkeş komünizme karşı mücadele ettiği için RUSYA’nın istemediği ve yok etmek istediği hedefinde ki adamdır.
Bu algı kesinlikle yanlıştır ve kasıtlı olarak yayılmıştır. Siyasi hayatı boyunca CİA’nın NATO bünyesinde kurduğu ve  NATO üyesi ülkelerde örtülü siyasi İllegal operasyonlar yaptırdığı GLADYO’ nun sürekli hedefi olmuştur Türkeş.
Kurduğu siyasi parti MHP ve gençlik örgütü Ülkü Ocakları yıllarca  bu illegal yapının düşmanca operasyonlarının hedefi olmuştur. 

1974 Ecevit affında  hapisanelerden çıkan 68 kuşağı sosyalist gençlik; cezaevlerinde CIA-GLODYA’ın özel çalışması ile bölünmüş ve büyük parçası evrilerek hedefine sadece FAŞİZMİ (!) koyarak Ülkücüleri hedef alan bir çatışma dönemi başlatmışlardır.
1971 de ABD’nin ve Kapitalist dünyanın düşmanı olarak cezaevine giren DEV-GENÇ ve diğer Marksist-Leninist örgütler 1974 Ecevit affı sonrası Faşizmle mücadele iddası ile MAO’cu; Enver Hocacı; Titocu gibi isimler altında örgütlenmiş ve silahlı mücadelelerinin hedefine Türkeş’i ve Ülkücüleri koymuştur.

1977’yılına gelindiğinde Rusya artık Türkiye’yi sosyalist ülke yapma sevdasından vazgeçmiş ve sıcak denizlere inme hedefi için yüzünü Afganistan’a dönmüştür. 
1977 yılından sonra artık Türkiye’de ki sözde Sosyalist-Marksist mücadele ABD-CİA’nın yönetim ve kontrölüne girmiştir.
1977 sonrası Ülkücülerin kanını dökenler Rusçu komünistlerden çok, ABD uşağı kendini sosyalist sanan mankurtlar olmuştur.
Bu konular henüz bugüne kadar incelenip ciddi bir makale olarak yazılmamıştır.
1980 İhtilali sonrası yurt dışına çıkan DEV-YOL ve DEV-SOL liderlerinin ve de BÖLÜCÜ KÜRTÇÜ KOMÜNİSTLERİN niçin kapitalist BATI’ya kaçtıkları ve neden RUSYA’ya ya da KÜBA, ARNAVUTLUK ve ÇİN’ne sığınmadıkları hiç sorgulanmamıştır.
Aşağılık bir yüzsüzlükle Türkiye’ye döndükten sonra yanıldıklarını itiraf etmeyi bırakın, ABD uşaklığına ANAP-AKP çizgisini savunun ve ABD güdümlü yeni siyasi partilerin  kurucuları arasında yer almışlardır. Medyada ki eski solcu (!) yeni açılımcı kalemler  köşelerini AMERİKANCI politikaların emrine vermişlerdir.

Paşa Güven’e  Dev Sol lideri olarak Rusya, Bulgaristan değil Fransa kucak açtı. MLSB ( Marksist Leninist Propaganda Birliği ) lideri Oğuzhan Müftüoğlu ve 15 örgüt üyesi Türkiye’yi sarsan cinayetler ve soygunlara rağmen nasıl hapisten kurtarıldı hiç araştırıp yazan oldu mu? Ki bu örgütün eylem yapan bir üyesine eski Hava Kuvvetlerin Komutanın oğlu Tayfun Mater idi. Neredeler şimdi hiç merak eden var mı?
Amerika’nın hizmetinde sosyalist devrim nasıl yapılır merak edenler bu soruların cevabını araştırsınlar.
Maalesef Milliyetçiler, yazma özürlü oldukları için hep  işin laf kısmında kalmışlardır.
Sözde sol-sosyalist aydınlar ise bu konuyu araştırıp yazdıkları zaman utanacaklarını çok iyi bildikleri için konuya  hep mesafeli durmuşlardır.
1960 askeri darbesini yaptıra ABD, cuntanın içine kontrölü dışında son anda giren ALPARLSAN TÜRKEŞ ve arkadaşlarından da ilk fırsatta kurtulmuş, hepsini on bin km uzaktaki ülkelere sürgüne gönderilmişlerdir.
Mesela, siz hiç 27 Mayıs 1960 tarihinde İhtilalin güçlü albayı olarak gösterilen Türkeş ve arkadaşlarının ihtilalden sadece 5,5 ay sonra  niçin ve nasıl sürgüne gönderildiğini araştıran ve sebeblerini açıklayan bir yazı ya da yayın gördünüz mü?
Göremezsiniz !..
ABD ve NATON’nun Gladyo’sunun  başta sözde MAO’cu (!) satılık ahlaksız kalemleri olmak üzere hepsi sürekli Türkeş’i “ABD-CIA-KLERİÇ-RUZİ NAZAR-FUAT DOĞU-MİT” denkleminde ABD işbirlikçisi olarak göstermeye çalışırken; 1960 ihtilalini yaptıran ABD’nin niçin ihtilalden 5,5 ay sonra Türkeş ve arkadaşlarından kurtulmak istediğini araştırıp yazmayı düşünmemişlerdir bile.
Aslında onların yazmaması normal. 
Yallarını veren sahiplerinin köpeği olarak havlamak mecburiyetindedirler çünkü.
Ya milliyetçi; sosyal bilimler, siyaset bilimleri ve tarihçi akademisyenlerin tembelliğine ne demeli?
İşte 25. vefat yıl dönümünde TÜRKEŞİ anmak ve onun fikirlerinin takipçisi olarak kuru kutlama ve övünç sözlerinin ötesine geçmemiz lazım deyelim ve çok geç kaldığımızı da kabul edelim. 

Türkeş’i anlamak ve anlatmak için bu konulara eğilmemiz gerekir diyorum.

Ben, bazı cevap bekleyen  soruları ve konu başlıklarını hatırlatmak istiyorum.

- 1960 ihtilalinde Türkeş’in Amerikalıları kızdıran ilk icraatı ne olmuştur?
- 1960 ihtilalinden sadece 4,5 ay sonra İzmir merkezli milliyetçi- muhafazakar bir partinin kuruluş onayını MBK’ne getirmeden Başbakanlık müsteşarı olarak tek başına  imzalayarak izin verdiği partinin ismi ne idi?
- Bu iznin verildiğini duyan ABD ve ABD destekli CHP’li ve solcu MBK üyesi ve siyasetçiler ne yaptılar ?
- MBK bu izinle birlikte DP’nin kapatıldığı ve Menderes’in yargılandığı bir dönemde CHP karşıtı bir partinin büyük bir heyecanla hızla kurulup teşkilatlanmasının önünü nasıl kesti?
- Kurulan bu parti nasıl el değiştirdi ?
- Türkiye’nin bugünlere kadar gelen en güçlü kurumları olan DPT, TSE, TÜİK, AEK gibi yeni kurumların hızla kurulmasını kim organize etti ve “Milli Devlet” yapısını güçlendiren bu adımları kim attı? 
- Sürgüne gönderilene kadar 141 gün içinde Türkeş ve arkadaşları neler yaptılar ve hangi ilkeleri savdular ve ABD’nin  nasıl hedefi oldular?
- Sürgünden sonra 1965 yılında siyaset yapmaya karar verdiği zaman niçin kendisine bir kitle partisinden gelen teklifi kabul etmeyerek “doktriner” Türk Milliyetçisi bir parti kurmaya nasıl karar verdi?
- Türkiye  Cumhuriyetinin 1946-1991 yıllarında devlet politikası gereği  NATO ile işbirliği  bağlamında, ABD’nin kesin karşı ve engel olma çabalarına rağmen Türk Milliyetçililerinin siyasette ve bürokraside güç elde etmesi için, hangi taktik ve stratejileri izledi? Milliyetçiliğin “devlet politikası’nın” temel dinamiği olaması için  neleri göze aldı ve hangi riskleri üstlendi.
- 1997 Ocak ayında “vasat akıllı devletin” güvelik bürokrasisinden ümidini kesince, hangi kararları aldı ve yeniden  nasıl “bismillah” dedi ?
- Ve bu kararının ardından sadece 3 ay sonra suikast şüpheli vefatının üzerine niçin gidilmedi?

Alparslan Türkeş’in hayatı, fikirleri, siyaset stratejisi bügüne kadar henüz yazılmadı.

Çünkü hala onun adının ardınca yürümeye hazır yüzbinlerin, yeniden bir araya gelmesinden  ve Türklük fırtınasının doğmasından çok korkan Uluslararası Emperyal güçler, onların yerli işbirlikçileri ve de maalesef onlardan korkan, güya vatansever olmaya çalışan merkezler var ve  güç henüz ellerinde !..
Hepsi Türkeş’in ve onunla birlikte mücadele eden “TÜRKEŞ’ÇİLERİN” gündeme gelmesini asla istemezler.

Biz biz olmaya karar verip irade göstermedikçe de Türklüğün istiklal ve istikbali asla emin ellerde olmayacaktır.

Son not:  1978 öncesi T.C Nüfus Müdürlüklerinde adını ALPEREN  olarak yazdırmış tek kişi bulamazsınız !..

Andımız'dan Anayasa'ya... Andımız'dan Anayasa'ya...

ALPEREN adını ilk olarak siyaset gündemine getiren ve aynı günlerde HOCA AHMET YESEVİ ve Horasan Erenlerini anlatan ve bu bilgileri Türk Gençliği ile buluşturan ve de TURAN’IN 
fikri ve manevi varlığının tarihi kodlarını Anadolu coğrafyasına gergef gergef işleyen adamın adıdır ALPARSLAN TÜRKEŞ !..
Bugün adı ALPEREN olan binlerce gencin manevi  isim babası aslında ALPARSLAN TÜRKEŞ’tir.

Siyaset sahnesinde ki sözde lider geçinenler !..
Arkanıza bırakacağınız mirasa dönüp bir bakın !..

Türk’ün tarihine bıraktığınız bir kutlu iziniz var mı?

Türk’ün ikinci BAŞBUĞUNU ve BAŞBUĞUMUZU rahmetle, özlemle anıyor ve yolunun izcisi olmaya azim ve kararlılıkla devam edeceğimizin sözünü bir kez daha yineleyerek veriyoruz !.

TANRI TÜRKÜ KORUSUN !..

Hakkı Şafak Ses

Editör: Kerim Öztürk