Atlantik İttifakındaki Ortadoğu -Kudüs için oluşan çatlak ; başta ABD’yi yöneten Musevi Yahudiler ile Siyonist Hıristiyan Evangelistleri yolun çatağına getirdi ve yol arkadaşlığı da 2020 yılındaki başkanlık seçiminde beklenmedik bir çatışmaya dönüştü. Bu durum, tüm dünyayı, hem taraflar hem de karşıtlar arasında tam bir kaos ve çok yönlü bir yol ayrımına getirmiştir. Bu da göstermiştir ki, 1776-1789 yılında başlayan ABD-İngiltere öncülüğündeki “Yeni Dünya Düzeni” ve bu gücün stepnesinde yer alan Fransa ve SSCB ile dünya üzerinde küresel hakimiyeti birlikte oluşturma becerisini gösterdiler. Ancak bu tılsım ABD 2020 başkanlık seçimi ile bozuldu. Genelde bilindiği gibi, taraflar arasındaki çatışmalar, karşıtlar arasındaki çatışmalardan daha tahripkar olur. Bunun ilk dışa vurumu  2020 yalında ABD’deki başkanlık seçiminde ortaya çıktı. Arkasından Rusya-Ukrayna savaşı İle dünya güç dengesinde de yeni bir süreç başlatıldı. Arkasından 2022 yılı Madrit’te yapılan NATO toplantısı öncesi İngiltere başbakanı B. Johnson’nın, Fransız başkanı Makron ile birlikte bugünkü Avrupa Birliği dışında, Türkiye’nin de içinde olduğu yeni bir Roma-Avrupa Birliği hayali olan bir sırrın-ifşası İle  ortalık karıştı. Burada hem Boris Johnson kendi siyasi geleceğini hem de Türkiye’nin geleceğini geçici de olsa sıkıntıya soktu. Türkiye’nin gelecekteki rolünü kıskanan İngiltere için Boris’in bu beyanatının kasıtlı olup olmadığını zaman gösterecektir.
Bu gelişmeler karşısında geçici de olsa İngiltere’nin Türkiye’den ve Ortadoğu’dan  uzaklaştırılması, bölgede tekrar ABD egemenliği gelecek 6 ay içinde son yılların en derin tabiî olmayan felaketleri ile karşı karşıya getirmiştir. Çünkü dünya yeni bir değişim/dönüşüm içimdedir. 
Türkiye’ye uygulanan planlı finansal ablukanın kamu otoritesini sarsma potansiyeli her zaman olmuştur. Bu yüksek finansal kriz, Yahudiler arasındaki çatışmaların da etkisiyle, özellikle Türkiye'yi ittifak çağrıları yapan İngiltere karşısında güçsüz bırakmıştır. 

İsrail-İran geriliminde Cihat Yaycı'dan çarpıcı yorum: Bu bir cambaza bak savaşıdır' diyerek Türkiye'yi uyardı İsrail-İran geriliminde Cihat Yaycı'dan çarpıcı yorum: Bu bir cambaza bak savaşıdır' diyerek Türkiye'yi uyardı

Türkiye’nin jeopolitik açıdan yeni güç dengelerinde yer alacağı kesindir. Yeni inşa edicek Türkiye için, bugünkü Türkiye yöneticilerinin de bu yeni gelişmeler karşısında özellikle Suriye  meselesiyle bağlantılı bir kuşatılma içinde olduğu da bilinmelidir. Bu nedenle Türkiye’nin :
1- Fiinansal ihtiyaçlarının karşılanmasına mani olanlar kimlerdir?
2- İstenilen askeri darbeden beklenti nedir?
3- Güç merkezleri arasındaki güncel fay hatları hangi sebeple doğmaktadır? 
Bunları Türk aydınları ve devletin iyi analiz etmesi,  iyi öngörümde bulunması şarttır.
Bunun için de tarihin iyi okunması, zamanın ruhunun iyi anlaşılması gerekir. Yine burada 
Ortadoğu’nun iki kilit ülkesi Türkiye ve İran’nın  aynen 1979 yılındaki gibi benzer kaderi yaşayacağı ilgililerince dile getirilmektedir. 
Bu nedenle önce yakın geçmişte Lübnan'da yaşanan ve Lübnan'ın iflasıyla sonuçlanan, mikro düzeyde bu devlette denenmiş ve şimdi muhtemelen üzerinde çalışılarak daha büyük yapılara uygun hale getirilen, ondan sonra ihracına başlanacak olan yaşamın tüm yönlerini felç edici "Lübnan deneyi", tekrarlanmak üzere yıl sonuna doğru İran ve Türkiye'ye ihraç olunabilir, derinleşen küresel gıda kriziyle birlikte olağanüstü tesirli hale gelecek olan ve olgunlaştırılmakta olduğuna dair fazlasıyla işaret ve stres biriktiren PLANLI YÜKSEK FİNANSAL KRİZin etki ve tahribatlarını ve böylece bozulan kamu otoritesi yetersizliklerini izâle etmek ve günlük yaşamı normal haline döndürmek vaadiyle ASKERÎ BİR DARBE, OLASILIĞI EN YÜKSEK RİSKTİR.
Kış aylarının halkı perişan edecek ekonomik krizin etkisi ve mevsimsel şartların da tahrikiyle yoksulluğun daha çok hissedileceği günler kalkışma için en uygun zaman olabilir, en az iki tarafın mutabakatıyla hazırlanmış olması muhtemel planın yabancı rol dağıtıcılarının zımnen yol göstereceği finansal yöntem ve müdahale metotları bakımından PLANLI YÜKSEK FİNANSAL KRİZin yurt dışı destekli olması tahribatı muhakkak artıracaktır, planlı finansal dar boğaz neticesinde halk arasında kurtarıcı arayışı ivme kazanacak, isyanların sonucunda yüksek güvensizlik hali sebebiyle güvenliğini bizzat sağlama alma peşine düşecek yoğun halk yığınları gıdaya erişimi ve sokağı işlemez hale sokacaktır, vaktinde ve yerinde müdahale ile askeri darbeyi önlemek mümkündür,. Bunun içinde yeterli ve zamanında finansal müdahale askeri darbe riskini düşürebilir. Yeni Türkiye bu riski atlatıp atlatamamasına göre şekilleneceğidir. Bu konuya öncelikle dikkat edilmesi darbeyi önlemenin birinci şartıdır. Unutulmamalıdır ki, en kötü demokrasi, en iyi askeri darbelerden çok daha iyidir. Türkiye’nin yaşadığı darbelerde NATO nun dahli vardır. Bu darbeler, Türk milletinin gelişmesine atılan tarihi çelmelerdir.
Burada en yakın tehlike Darbe riskidir. Kurtuluş savaşı'nı 2-3 yıl içinde bitiriyoruz ancak iç ayaklanmalar 5-6 yıl daha devam ediyor. Bu nedenle İçerideki çatışma-darbe daha tahripkardır.  Sosyal hadiselerde şu bir kaide gibi kabul edilir. Tarafların çatışması karşıtların çatışmasından çok daha tahripkar olur.
Gelişmeler Türkiye'nin seçime gideceğini ancak siyasi reismin pek değişmeyeceğini ele veriyor. Eski gelenekçilere göre, Türkiye’nin değişmesini, rolü değişmedikçe Türkiye'nin değişmesi zor, Türkiye'nin rolünde bir değişiklik yok diyenlerdir. Onlar,  B. Johnson krizinden dolayı  bu düşüncenin hakim olduğunu söylemektedirler. Türkiye tam bağımsız değil tamamen kontrol altında da değil, yakın gelecekte bu durumun değişeceğine dair bir işaret de henüz ortada yok diyenlerdir. Dolayısıyla 
Türkiye’nin yapabilecekleri bu sebeple sınırlı, yüksek strateji takibi için yeterli entelektüel derinliğe sahip değillerdir diyenlerdir. Ancak çılgın Türkleri hala hafife alanlar var. 
Günümüzde Türkiye’nin jeopolitik konumu ve gelecek öngörüsü açısından en iyi ülke konumundadır. Dünyanın ve Ortadoğu’nun dolayısıyla İsrail devletinin geleceği endişesi, ABD’de kendini gösteren Yahudiler ile Hıristiyanlar-Evangelistler arasında yol arkadaşlığının sonuna gelmiş olmalarıdır. Bu nedenle yeni “İhtiyaç İttifak” anlayışı  çerçevesinde Avrasya’da “ Büyük Birlik” hareketi Türkiye’nin örnek modeli ile Türk Devletler Teşkilatı ve akraba ve dost milletlerle dünya insanlığının geleceğini aydınlatacak  yeni bir umut kaynağı olmasıdır. Bu “ Büyük Birlik “ bugüne kadar dinle özdeşleştirilen Medeniyetler Çatışmasını, Medeniyetler Uzlaşmasına dönüştürecek misyon ve vizyonu oluşturacaktır. Bu nedenle bünyesinde Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanları barındıran Türklerin ön ayak olacağı “Büyük Birlik” giderek yeni bir dünya gücü oluşturma peşindedir. Bunun için de diğer Hıristiyan ve Yahudi grupları da incitmeden böyle bir birliğin “İhtiyaç İttifak” çerçevesinde oluşumu için başta 
Yahudi Türklerle ilişkiler Türkiye için hayati önemdedir. Bugüne kadar başta sorunlar yumağı olan Ortadoğu’da insani çözüm için, 
Türkiye ve İsrail olarak her iki devlet de, dini fanatiklikten aşırılıktan çıkmak zorundadırlar. 
Bugüne kadar, Yahudilerin kutsal topraklara geri dönüşü, İncil'e göre de, Hazreti İsa'nın yeryüzüne dönüşü için gereken ön şartlardan biri idi. Bu nedenle, bugün Museviler ile Hıristiyanlar , yol ayrımına yolun çatağına gelmiştir. ABD’de Trump İle WDC’de yaşanan Meclis baskını bu durumu açığa çıkarmıştır. The Economist dergisinin Eylül 2022 sayısının kapağına konulan Özgürlük Anıtının kaidesinden ikiye ayrılması resmî de ABD’nin bir iç savaşa sürüklendiğini doğrular niteliktedir. 
Ortadoğu’da Türkiye’nin jeopolitik konumu dolayısıyla bugünkü medeniyetler çatışmasını sona erdirecek tılsımlı formül her üç dine de mensubiyeti bulanan Türklerlerin elindedir. Ortadoğu’yu yönlendirecek Türkiye'nin, ve bu arada İsrail’in siyasi hayatının gelecek endişesi dolayısıyla artık bundan böyle dini fanatizmin ortadan kaldırılıp,  medeniyetler uzlaşması yönünde çalışılması bir zorunluluktur. Bunda da insanlık için Müslüman Türklere ve Musevi Türklere büyük bir tarihi görev düşmektedir. Nitekim bugüne kadar İsrail’de şeriat isteyen Netenyahu da son açıklamasında, laik kanunların uygulanacağını açıklamıştır. Türkiye’de de iktidar bu noktaya gelmek zorundadır. 
Türkiye’nin içinde bulunduğu dış finansal abluka İle kaosun kırılmasının ön şartı milli birlik ve beraberlik içinde, zamanın ruhunu anlayarak beraberliğinin pekiştirmesidir.
Bunun da önümüzdeki sınavı, 
Suriye'de Türkiye ile çatışmak üzere yeni bir oluşum inşa ediliyor. Kuzey Irak'ın tasfiyesi bu oluşumun önünü açacak, ancak Suriye'yi de kapsaması halinde bir savaşın kaçınılmazlığını da doğruluyor. Hele bir de içimizde kontrolsüz biriken göçmen dinamitinin de fitilinin ateşleneceğini  de bu arada bilmeliyiz. 
Her şeye rağmen, “ Ortadoğu’daki Güç Dengesindeki” rol dağıtıcı ülke Türkiye olacaktır. Demem o ki; umudunu yitiren her şeyini kaybeder. Önünüzde yürüyen ekranda görünen isim ve resimlere bakarak geleceğinizi karartmayın. Allah’ın seçtiği ve dünya düzenini hak ve adalet üzere yönetmesi için görevlendirdiği Türk milleti her zaman Zümrüdü Anka benzetmesinde olduğu gibi küllerinden her daim yeniden doğma özelliğine sahiptir. Boşuna çılgın Türkler lakabı verilmemiştir. Tanrının bu millete özenle verdiği bu gücün kıymetini bilelim  küçümsemeyelim. Türk Milletinin yeniden doğuşları,  hep zifiri karanlığın şafağında oluşur. Aynen 1919 daki doğuş, 15 Temmuz FETÖ nün  iç ihanet şartlarında oluştuğu gibi. Kanaatime göre 29 Ekim 2023 yani Türkiye’nin  100 yaşına ulaşması devlet hayatındaki anlamı “Buluğ-Ergenlik Çağına” erişmesidir. Bundan sonra geleceğini ergenliği-bağımsızlığı çerçevesinde yürütme gücüne erişeceği kanaatindeyim.
Tarihte en fazla devlet kuran yüce Türk milletine inanç ve güvenle bakalım, korkuyu atalım. Düzgün moralin tarifinde de belirtildiği gibi; Her şeye rağmen Türkiye’nin halinden memnun ve geleceğinden de emin olmalıyız. 
Sonuçta tarihi serüven, bütün bu gelişmelere, her şeye rağmen, Türkiye’nin seçilmişliği ve önlenemeyen yükselişinin bir Tanrı iradesinin buyruklaştığı “hak ve adalet” üzre,  “takva” yolunda olduğu için verildiği de   bilinmelidir. Tarihte hiç dönem devletsiz kalmamış bu Aziz millet, dün olduğu gibi bugün de Türk Devletler Teşkilatı ile Batı sömürsünde inleyen insanlığı kurtaracak yeni bir “insani düzeni”kuracağına olan inancımız tam olmalıdır. “Ey iman edenler, iman ediniz”  de belirtildiği gibi.
Velhasıl 
Gönül Gözü olana gün ışımaktadır.

Prf. Dr. Ömer Aksu

Editör: Kerim Öztürk